KÖY ENSTİTÜLERİ

Cumhuriyetin bu ulvi projesinin amacı; köyden gelen yetenekli çocukların tam donanımlı olarak yetiştikten sonra, tekrar köylerine dönerek geride kalan ve okuma fırsatı veya olanağı bulmamışları eğiterek ülkenin okuryazar düzeyini yukarı taşımasıydı. Köy Enstitüleri’nin o günkü eğitim yöntemi gününün en ileri eğitim yönteminden daha donanımlıydı. Bu modelde teorik ve pratik eğitim birlikte alınıyordu.

KÖY ENSTİTÜLERİ TARİHİ

Açılış: 17 Nisan 1940, Kapanış: 27 Ocak 1954

Kaynak: www.egitimhane.com

Cumhuriyetin bu ulvi projesinin amacı; köyden gelen yetenekli çocukların tam donanımlı olarak yetiştikten sonra, tekrar köylerine dönerek geride kalan ve okuma fırsatı veya olanağı bulmamışları eğiterek ülkenin okuryazar düzeyini yukarı taşımasıydı. Köy Enstitüleri’nin o günkü eğitim yöntemi gününün en ileri eğitim yönteminden daha donanımlıydı. Bu modelde teorik ve pratik eğitim birlikte alınıyordu. Yalnız temel dersler değil, yaşama dair bütün konular bir bütünlük içinde işleniyordu. Bir taraftan güçlü bir tarih eğitimi yanında tarım, el işi ve güzel sanatlar ile yurttaşlık bilinci ve ulusal bilinç kazanıyorlardı; diğer taraftan dünya klasiklerini okuyarak, müzik dinleyerek, tiyatro yaparak dünya değerleri ile tanışıyorlardı. Bu model şimdi bütün dünyada tartışılan yüksek öğretimde probleme dayalı öğretme modeline çok benziyor. Ayrıca AB’nin yüksek öğretimde başlattığı Leonardo Da Vinci siteminin yıllar önce uygulandığı bir şeklidir.

Köy Enstitüleri Ne Zaman Kuruldu?

Cumhuriyeti kuran çağdaş aydın kadrolar eğitimin öncelikle köylerden başlaması gerektiğini belirleyerek, eğitimi köylere indirgemeyi benimsemişlerdir. En büyük eserleri ise Köy Enstitüleri’nin kuruluşu idi. Çok değişik ve çarpıcı bir girişim olan Köy Enstitüleri hareketi belki de dünyaya örnek bir projedir. Ne yazık ki halen önemi yeterince anlaşılamadı. Köy Enstitüleri’nin başlıca amacı kırsal alanı kalkındırmak, köylüyü eğitmek ve eğitmenlerle köylüyü üretici duruma getirmekti. Çünkü Cumhuriyetin kurulduğu yıllarda ülkemizde okuryazar oranı neredeyse yok denecek kadar düşüktür. Özellikle kadınlarda ve köylerde durum daha da kötüdür. Bu tablo karşısında Atatürk ve arkadaşları yeni rejimin ruhunu ve düşüncesini köye de ulaştıracak bir eğitsel devrim hareketini başlatırlar. Gerçek anlamda devrimci bir hareket olan Köy Enstitüleri hareketi yalnızca köyün maddi kalkınmasını değil, aynı zamanda ve daha önemli olarak köy insanını bilinçlendirmeyi, onu hiçbir kuvvetin istismar edemeyeceği modern bir kırsal yaşam biçimine kavuşturmayı amaçlar. 17 Nisan 1940'da "Köy Enstitüleri" kurulmaya başlanır.

Amaç Neydi?

Köy Enstitüleri’nde yaşam, dönemin öğretmen ve öğrencilerinin anlatımı ile tam "birliktelik, katılım, yetki" ve "sorumluluk" eksenlerine oturtulmuştur. Enstitülerde kararlar yönetici-öğretici-öğrenci üçlüsünün katkı ve onayıyla alınır. Okul yöneticileri ile öğrenciler her konuyu tartışabilirler. Enstitüleri’nin kuruluşunda Atatürk politikası uygulanır, tarıma elverişli arazilerin seçilmesine özellikle özen gösterilir. Eğitim anlayışı açısından Köy Enstitüleri’yle diğer okullar arasında çok önemli nitelik farkı bulunmaktadır. Köy Enstitüleri’ne eğitim anlamında yüklenen sorumluluk ağır ve anlamlıdır. Köy Enstitüleri’ndeki anlayış o dönemde "Eğitim, Üretim içindedir" şiarıdır. Hep beraber ülkeyi kalkındırmak için üretmek ve hayata birlikte bakmaktır.

Cumhuriyeti kuran genç kadro, büyük çoğunluğu köylü olan ve aynı oranda okuma yazma bilmeyen toplumu kısa yoldan okuryazar yapmak istiyordu. Bu proje aynı zamanda ülkemizin çağdaşlaşma ve modernleşme projesi idi. Yine genç cumhuriyet kadrosu, demokrasiyi altın tepside sunmuştu ve yaşaması için altının doldurulması gerektiğinin farkındaydı. Onun için demokratik bir yapılanmanın zorunlu olduğunun farkındaydılar. Bunun başarılması için de çok yönlü yetişmiş, özgüveni gelişmiş, karşılaştığı sorunu çözebilen yetenekli ve zeki köy çocukları ile işe başladılar. Eğitim ve öğretim sorun çözmeye yönelikti. Özellikle Türkiye gibi halen köy kökenli ve tarıma dayalı yapılarda modelin önemi çok sonradan daha iyi anlaşılmıştır. Çünkü köy çocukları bu modelde hem eğitiliyor hem de geleceklerini hazırlıyorlardı. Küçücük çocuk köyünden geldiği gibi üretimin içerisine giriyor, kendi okulunu kendisi yapıyor, koyun güdüyor, müzik yapıyor, klasik eserler okuyor. Kendisine koyun gütmesi söylenen çocuk artık sorumluluk almış olmakta ve kendi sorumluluğunu ve bilincini oluşturmak zorunda. İsmet İnönü Hasanoğlan’da yol kenarında koyun güden çocukların azıklarında ekmek parçasının yanında klasikler görünce aradığını bulduğunu ve gelecekten umutlu olduğunu belirtir. Duvar ören, tarım yapan, marangozluk, demircilik yapan, aynı zamanda dünya klasiklerini okuyan ve müzik yaparak ruhunu güzelleştiren mutlu insanları yetiştiriyordu. Bilindiği gibi bu şekilde yetişen çocuklar kendilerine güveni olan, mutlu ve üretken insanlardır. Ancak bugün özgüveni eksik, çok sayıda insanın mutlu olmadığı ve kimseye güvenmediği bilinmektedir. Karşısındakine güvenmeyen kendisine de güvenemez. Kendine ve karşısındakine güvenmeyen de demokrat olamaz (Erdal Ataberk). İşte Cumhuriyetin genç kuşağı üreten, paylaşan ve dönüştüren demokrat insanlar yetiştirerek ülkenin modernizasyonunu hedefliyorlardı. Bu, onların ülkenin geleceğine ilişkin temel felsefeleri idi.

Çağın En İleri Eğitim Modelidir

Köy Enstitüleri eğitim modeli, bireyler eolayların farkına varabilme yetisi kazandırıyordu. Kendi bilincine varan, ülkesinin ve dünyanın değerlerinin farkına varır. Bu da yurttaşlık bilincini yaratır. Ancak ülkemizi bu duruma getiren soğuk savaş mantığı sahipleri, ülkemizin geleceğe yönelik yetişmiş insan yetiştirme projesini erken fark ettiler ve engelleyebildiler.

Köy Enstitüleri aslında ülkemizin içinde tam algılanmadan, dünyada yankı bulmuştu. Şakir Ezacıbaşı NTV'de yanlanan Kültür ve Kimlik programında 1950'li yıllarda Londra'da toplanan Asyalı öğrenciler konseyi toplantısında konuşan UNESCO başkanının Türkiye'nin, yani Tonguç Hocanın Köy Enstitüleri’nin önemini vurgulayan bir konuşma yaptığını belirtiyor. Toplantıda UNESCO başkanı Birleşmiş Milletler’de Köy Enstitüleri ile ilgili birçok belgenin ve dokümanın olduğunu ve örnek gösterildiğini vurgular. Tabii bu büyük projenin çıktıları olan eğitmenler gittikleri köylerde hemen işe sarılır, köylüleri eğitmeye başlar. Ülkenin her tarafına yayılan eğitmenler bir taraftan okuma yazma öğretir, diğer taraftan doğrudan köylülerin üretim artışına yönelik pratik işlere girişirler. Kısa sürede bu eğitmenlerin gittiği köylerde sosyal faaliyet artar. Köylerde tiyatro bile kurulur, köy kahvelerinde okuma odaları açılır. Bugün ülkemizin köy kökenli okumuş kişilerinin genelde bu tür eğitmenlerin bulunduğu ortamdan geldiğini göreceksiniz. Bu konuda araştırma yapmış bir okurumdan aldığım bir e-posta iletisinde, Köy Enstitüleri açıldığında zamanın Amerikan hükümetinin hazırladığı istihbarat raporunda "Dikkatli olun Türkler büyük bir eğitim atılımıyla geliyor" denilmektedir. Ancak Köy Enstitüleri’nin kapanması ülkemizin bağımsızlık politikasının kırılma noktası ve miladı olarak görülebilir. Bu tarihten sonra eğitimin dokusu ve felsefesi değişmiş, köylere kültürel ağırlıklı eğitim, yerini ezberci eğitime bırakmıştır. Cumhuriyetin temel hedefi olan köylüyü aydın çiftçi durumuna getirmek yerine sahipsiz, kendi sorunlarını devlete iletemeyecek kadar yalnız ve aciz bırakılmış, çaresiz durumda görmek hepimizi rahatsız etmektedir.

Batı Bu Modelden Neden Korktu?

Hasan Ali Yücel1940'lı yıllarda üniversitelerin özerkliğinin başladığı dönem Hasan Ali Yücel’in Köy Enstitüleri’nin kurulduğu döneme denk gelmektedir ki; bu dönemde UNESCO tarafından dünyaya Türk eğitimi model örnek olarak gösterilmektedir. Türk eğitim tarihine bakıldığında Cumhuriyetin eğitim projesinin bu dönemde şahlandığı, ancak çok kısa sürede önünün kesildiği görülmektedir. Bu dönemden sonra soğuk savaş anlayışı ile ülkemizin önüne konulan süreç sonucu insanlarımız birbirine düşürüldü, toplumun en dinamik kesimi olan üniversite gençliği ağırlıklı olarak olaylara da taraf oldukları için üç kez ülkede darbe yapıldı ve her seferinde üniversiteler sorunların merkezi olarak gösterildiği için üniversiteler zaptü-rapt altına alınmaya çalışıldı.

Köy Enstitüleri’nin temel espirisi, bu eğitim modeli kişinin kendi farkına varılabilirliğini kazandırmasıydı. Anlıyor, düşünüyor, sorguluyor ve üretiyor. Yaptığı işin verdiği mutluluk ile yaşamına anlam katabiliyordu. Maalesef ülkemiz o gün bu kazanımı koruyamadı. Çünkü o dönemde toplumun eğitim düzeyi, demokrasiyi sindirme bilinci, batının baskısı sonucu bu proje ortadan kaldırıldı. Bugün bizler Köy Enstitüleri’ni okuyunca hayıflanıyoruz, ancak yakalanan fırsatların değerlendirilmemesi kaçan trene benziyor. Toplum olarak o dönemde neye sahip olduğumuzun farkında değildik. Bugün de farkında olduğumuz inancında değilim.

Köy Enstitüleri’nin Kapatılmasının Bugüne Yansıması Nedir?

O dönemde ülkemizin karşı karşıya olduğu zorlu koşullar ve dış dinamiklerin ülkemiz üzerinde kurdukları psikolojik etkinin sonucu olarak Köy Enstitüleri, soğuk savaşa kurban edilip kısa sürede kapatılarak tarihin raflarına kaldırıldı. Bunu takip eden süreçte ülkenin aydınlık geleceğinin eğitim projesi önce yatılı öğretmen okullarına, sonra yatılı okula, sonra da normal lise eğitimine zamana yayılarak bertaraf edildi. Ülkenin dinamik gençlik sağ sol ayrımı yapmadan anarşinin içine sürüklendi ve üç kez yapılan darbelerle gençlik pasif hale getirildi.
Ülkenin yönetiminde söz sahibi olması gereken entelektüel kesim devletten yavaş yavaş dışlandı. Bu dönemden sonra da ülkemiz eğitimi kalite yönünden gerilemiş, ülkemiz sürekli borçlu bir duruma gelmiş, kırsaldan kentlere plansız göçler başlamış, devasa kentler etrafında kontrol edilemez büyüklükte varoşlar ortaya çıkmıştır. Sonuç olarak bugün yönetilemez ve kontrol edilemez bir duruma gelinmiştir. Ülkenin yetişkin insan kaynaklarını yetiştiren üniversitelerinin özerkliği çok bulunarak kısılmış, neredeyse ileri lise düzeyinde eğitim veren kurumlar durumuna sürüklenerek, bugün hepimizin bildiği tablo ile karşı karşıya gelinmiştir.

Bir kez daha vurgulamak gerekirse, bazı detaylarda yapılacak eleştiriler, böyle büyük bir projenin değerini düşürmediği gibi, o günden bugüne, bir daha aynı büyüklükte bir "düşünce" ve "planlamaya" rastlayadığımızı, üzülerek ifade etmek durumundayım. Ancak olumlu tarafından bakarsak, o günün zor koşullarında bunlar başarılabildiğine göre, bugün çok daha fazlasını neden başaramayalım, diye kendi kendime soruyorum.

Köy Öğretmeni Yetiştirme Konusunda Model Arayışı

Yurdumuzda köy okulları için öğretmen yetiştirilmesine ilişkin görüş ve tasarıların ortaya atılışı, II. Meşrutiyet dönemine kadar uzanır. Önce İ. Mahir Efendi, daha sonraları İ. Hakkı Baltacıoğlu ve Ethem Nejat gibi eğitimcilerin bu konudaki düşünce ve önerileri zamanında ilgi uyandırmış, fakat herhangi bir uygulamaya geçilememişti. Cumhuriyetin ilk yıllarında da "köy öğretmeni yetiştirme" konusu gündeme gelmiş, 1924 de kısa bir süre için Ankara'ya gelen ünlü Amerikalı eğitimci J. Dewey ve yine 1925 de yurdumuzda bulunan Alman eğitimci Kühne eğitim durumumuzla ilgili olarak hazırladıkları raporlarında bu konuda bir takım tavsiyelerde bulunmuşlardı.

Kısa bir süre sonra, yerli eğitimcilerimizin de görüşleri değerlendirilerek, bu konuda bazı çalışmalara başlandı. 22 Mart 1926 tarihli "Maarif Teşkilatına Dair Kanunun"un verdiği imkandan yararlanarak 1927 de Denizli Erkek Muallim Mektebi, Köy Muallim Mektebi'ne dönüştürüldü; Kayseri'de Zencidere Köyü'nde de bir Köy Muallim Mektebi açıldı. Ne var ki beş altı yıllık bir denemeden sonra 1933 ve 1934 yıllarında bu okulların kapatılması yoluna gidildi.

Köy öğretmeni ihtiyacını pratik bir yoldan karşılamak için 1926 da ordudan onbaşı veya çavuş rütbesiyle terhis edilen köylü gençlerden yararlanılmasına da çalışıldı. Bunlardan bir kısmı kısa süreli kurslardan geçirilerek "eğitmen" unvanıyla köy okullarında görevlendirildiler. Bu girişimden bir yıl sonra, 1937 de Kızılçullu (İzmir) ve Çifteler (Eskişehir)'de başlangıçta Milli Eğitim ve Tarım Bakanlıklarının ortak denetimi altında birer "Köy öğretmen okulu" açıldı. Bu okullarda 2 yıl ilkokul, 3 yıl ortaokul öğrenimi yanında tarım, demircilik, inşaatçılık ve kooperatifçilik gibi dersleri içeren programlar da  uygulanıyordu.

Ne var ki bütün bu sınırlı ve geçici önlemlerle sorumlu devlet adamlarını düşündüren bu önemli sorunu çözmek mümkün değildi. Çok geniş kapsamlı ve köklü önlemler alınması zorunlu idi. Çünkü 1940 lı yılların başında ülkemizde ilköğretim çağına gelmiş ve bu çağı geçmiş nüfusun % 78'i henüz okuma-yazma bilmiyordu. Hatta bu oran köylerde %90 a varıyordu. Öte yandan, köylerde yaşayan halkın sağlık, tarım ve el sanatlarıyla ilgili konularda aydınlanmasına, beceri kazanmasına, sosyal ve kültürel bakımdan yetişmesine de büyük bir ihtiyaç vardı. Köy çocukları ilköğretimden geçirilirken, yetişkinlerin de eğitimi üzerinde durulması, onlara daha iyi bir yaşama ve çalışma ortamı sağlayacak bilgi ve beceriler kazandırılması gerekiyordu.

Köy Enstitüsü Düşüncesinin Gelişmesi

Bu durum, kırsal bölgelerde -özellikle köylerde- yaşayan çocukların ilkokul düzeyinde eğitim ihtiyaçlarını karşılayacak ve aynı zamanda ülkemizin sosyal ve ekonomik kalkınmasına etkili biçimde katkıda bulunabilecek bir öğretmen tipine duyulan özlemi çok açık olarak ortaya koyuyordu. Ancak, yetiştirilmesi düşünülen bu yeni tip öğretmenin köy şartlarına kolaylıkla uyum sağlayabilecek ve atanacağı köyde uzun bir süre çalışmayı göze alabilecek nitelikte olması, devlet bütçesine de fazla bir yük getirmemesi isteniyordu. Böyle bir öğretmenin doğal olarak amacı, öğretim programı, çalışma düzeni ve fiziki özellikleri değişik bir eğitim kurumunda yetiştirilmesi gerekirdi.

Böylece, köy öğretmeni yetiştirme konusunda daha önceki denemelerden de yararlanarak ilköğretmen okulları yanında "Köy Enstitüsü" adıyla yeni bir okul açılmasının yerinde olacağı sonucuna varıldı. Enstitülerde köylerde çalışmayı seve seve kabul edecek, yapıcı, yaratıcı, üretici, el işlerinde becerikli, tarım işlerine yatkın ve ayrıca azimli, özverili ve idealist öğretmenler yetiştirilecekti. Nihayet, 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı Kanun ile tarım işlerine elverişli geniş arazisi bulunan köylerde veya onların hemen yakınlarında açılan Köy Enstitüleri öğretime başladı.

Köy Enstitülerinde öğrenim süresi ilkokul üzerine beş yıldı. Parasız, yatılı ve karma olan bu Enstitülere beş sınıflı köy okulunu bitiren sağlıklı ve yetenekli köy çocukları alınıyordu. Gerektiğinde bu öğretim kurumlarında köy sağlık memuru ve köy ebesi gibi diğer meslek dallarında da eleman yetiştirilebilecekti. Köy Enstitülerinin sayısı başlangıçta 14 iken sekiz yıl içinde bunların sayısı 21'e çıkmış bulunuyordu.

Köy Enstitülerinin ilk yıllarında öğretim çalışmaları

Köy Enstitüleri açıldığında elde hazır bir öğretim programı yoktu. Kuruluş yılları diye adlandırılabilecek bu dönemde eğitim ve öğretim işleri İlköğretim Genel Müdürlüğü (İlk Tedrisat Umum Müdürlüğü)nün genelge (tamım)leriyle düzenlenmekte idi. Bu genelgeler arasında 1 Temmuz 1940 tarih ve 435 sayılı genelge enstitülerin ilk aylarında ne gibi eğitim ve öğretim etkinliklerine yer verildiğini göstermesi bakımından çok ilginçtir. Genelgede, 29 Ekim 1940 tarihine kadar birinci sınıf öğrencilerine verilecek eğitim ve yaptırılacak işler ayrıntılı biçimde (21 madde) açıklanıyordu.

Genelgede öğrencilere "enstitü birinci sınıf tahsili verilmiş olacağı" belirtiliyor ve yaptırılacak işler arasında şunlar sayılıyordu: enstitü arazisinin ağaçlandırılması, bataklık yerlerin kurutulması, yol yapımı, işlenmemiş toprakların verimli hale getirilmesi, imar işlerine girişilmesi. Her fırsattan yararlanarak öğrencilere hayvanların, bitkilerin, onlara zarar veren türlü hastalık ve etkenlerden korunması önlemlerinin öğretilmesi de isteniyordu.

Genelgede öğrencilere öğretilmesi ve kazandırılması gerekli görülen beceri ve alışkanlıklar arasında şunlar da bulunmakta idi: Bisiklet ve motorsiklet kullanma; yüzme, ata binme, dağa tırmanma, sandal, yelken, motorlu deniz araçları kullanma; mandolin, ağız armoniği, flüt gibi bir müzik aletini çalma; yerel oyunlardan başlayarak ulusal oyunları oynama; radyo ve gramofondan müzik parçaları dinleme. Bu çalışmalar yanında genelgede öğrencilerin civar köyleri ve kendi köylerini incelemeleri için geziler düzenlemelerine imkan verilmesi gereğine de değinilmiş olduğunu görüyoruz.

Bundan başka, genelgede enstitülerde köy hayatını ilgilendiren kitaplar başta olmak üzere öğrencilerin bilgilerini artırıcı nitelikte yayınları içeren bir kütüphane oluşturulması, her enstitünün bulunduğu coğrafi ve tarihi yerin özelliklerine göre etnografik, jeolojik ve tarımsal değer taşıyan eşya ile bir "yurt müzesi" kurulması, öğrencilerle öğretmenlerin birlikte görev aldığı eğlenti ve müsamereler düzenlenmesi ve bu gösterilerde halk oyunlarına yer verilmesi gibi direktifler de bulunuyordu.

Söz konusu genelge, ayrıca, enstitü öğrencilerine ne gibi düşünce, davranış, tutum ve alışkanlıklar kazandırılması gerektiği hakkında bazı direktifleri de kapsamakta idi. Bu direktiflerden bazıları şunlardı:

1. "Talebeye her işte tasarrufla hareket, sıhhatlerine itina, çocuklara, kadınlara, ihtiyarlara, hastalara, düşkünlere yardım etme, bulundukları yerleri çok temiz tutma itiyatları verilecektir."

2. "Talebe her türlü müşküllerden yılmayacak ve onları yenebilecek evsatta yetiştirilecektir. Onların korkak, mütereddit, kararsız, iradesiz olmamalarına son derece dikkat edilecektir."

3. "Enstitülerde planlı, süratli iş görmek ve işi başarmak talebe ve öğretmenler için esas prensiplerden biri olacaktır."

4. "Talebe ve öğretmen Teşkilatı Esasiye Kanununun 2. ci maddesinde yazılı Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, laiklik ve inkılapçılık prensiplerini Türk Milletinin yükselmesi için ana prensipler bilerek çalışacaklar, bu prensipleri hiç bir engel tanımadan hayata tatbik edebilen insanlar olacaktır."

Köy Enstitüleri ilk yıllarında söz konusu genelgede ve daha sonra yayımlanan genelgeler doğrultusunda eğitim ve öğretim çalışmalarını yürütmeye çalışmışlardır. Bütün enstitülerde uygulanacak bir program hazırlanıncaya kadar her enstitüde yapılacak eğitim ve öğretim çalışmalarının planlanması ve yürütülmesi o enstitünün yönetim ve öğretim kadrosuna bırakılmıştır. Yalnız, enstitülerden her on beş günde bir genel çalışmaları üzerinde Bakanlığa bilgi vermeleri istenmiştir.

Köy Enstitüleri için hazırlanan birinci öğretim program 4 Mayıs 1943 tarihini taşımaktadır. Dört yıl kadar sonra 10 Eylül 1947 tarihi ikinci program yayımlanmış ve uygulamaya konulmuştur. Köy Enstitülerinde öğretim çalışmaları 1953-54 ders yılından itibaren de bir başka programa, "Öğretmen Okulları ve Köy Enstitüleri Programı" adını taşıyan bir programa göre düzenlenmiş ve yürütülmüştür. Böylece enstitülerde kuruldukları tarihle (17 Nisan 1940) kapatıldıkları Tarık (27 Ocak 1954) arasındaki zaman içinde üç öğretim program uygulanmış bulunmaktadır.

Aşağıda; bu üç programın tanıtılmasına ve değerlendirilmesine çalışılacaktır.

Enstitülerin kuruluş dönemine ilişkin deneyimlerin ışığı altında hazırlanan bu programın iyi anlaşılması için onun dayandığı genel ilkeler, kapsadığı ders alanları ve taşıdığı bazı pedagojik özellikler üzerinde kısaca durmak gerekir.

Genel İlkeler. Zamanın Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in onayı ile yürürlüğe giren bu program hazırlanırken şu temel ilkelerin dikkate alındığı görülmektedir:

1. Öğrenim süresi beş yıl olan enstitülerde bu sürenin 114 haftası "kültür dersleri"ne, 58 haftası "ziraat dersleri ve çalışmaları"na, 58 haftası "teknik dersler ve çalışmalara" ayrılır.

2. Enstitüler haftalık, aylık, mevsimlik çalışma planlarını, kendi özelliklerine, işlerinin durumuna, öğrencilerin düzeyine ve sayısına, öğretmenlerin özelliklerine, iş araçlarının çeşitliliğine, iş alanlarının genişliğine, hayvanlarının cins ve sayılarına göre düzenler.

3. Enstitüler, öğretim ve .uygulama çalışmalarını "kültür", "tarım" ve "teknik". alanlarla ilgili dersleri yarım gün, tam gün veya hafta esasına göre düzenlemekte serbesttirler.

4. Bina, yol, köprü yapımı veya su arkı açılması veya bitirilmesi yahut ekin yapılması veya hasat kaldırılması gibi önemli işler çıktığı zaman bütün çalışmalar o iş üzerinde yoğunlaştırılır. Önceden planlanan ders ve uygulama kayıplarının uygun bir zamanda telafisi yoluna gidilir.

Köy Enstitülerinin günlük çalışma düzeni de programda şöyle belirtiliyordu:

1. Her gün öğleden önce 45 er dakikalık 4 ders veya iş saati, öğleden sonra da yine 45 er dakikalık 4 ders veya iş saati.

2. Her gün iki saatlik etüt ve 45 dakikalık serbest okuma zamanı.

3. 8 veya 8,5 saatlik uyku zamanı.

4. Her sabah 30 dakikalık yoklama, müzik, ulusal oyunlar veya spor zamanı.

Günlük çalışma ve dinlenme sürelerinin tespitinde ve uygulanmasında enstitülere serbestlik tanınmıştı.

Ders alanları. 1943 öğretim programında enstitülerde okutulacak dersler üç kümede toplanmıştır: (a) Kültür dersleri; (b) Ziraat dersleri ve (c) Teknik dersler.

Programda yer alan kültür dersleri şunlardı: Türkçe, Tarih, Coğrafya, Yurttaşlık Bilgisi, Matematik, Fizik, Kimya, Tabiat ve Okul Sağlık Bilgisi, Yabancı Dil, El Yazısı, Resim - İş, Beden eğitimi ve ulusal oyunlar, müzik, Askerlik, Ev idaresi ve Çocuk Bakımı, Öğretmenlik Bilgisi, Zirai işletme Ekonomisi, Kooperatifçilik. (bkz. Çizelge 1)

Kültür derslerine ayrılan zaman haftada 22 saat ve bir öğrencinin beş yılda devam edeceği kültür dersleri saat sayısı da toplam 5060 saat olarak belirlenmişti. Kültür dersleri arasında en çok ağırlık Türkçe (736) ve Matematiğe (598) verilmişi. Bu iki dersi 460 saatle müzik, 414 saatle Yabancı Dil, 368 saatle Askerlik, 368 saatle Tabiat ve Okul Sağlık Bilgisi ve öğretmenlik Bilgisi dersleri izliyordu. Tarih, Coğrafya ve Yurttaşlık Bilgisi derslerine ayrılan zaman ise toplam 690 saatti.

Programda El Yazısı ve Resim - İş dersleriyle ilgili konularda yetenekli öğrenciler için bir veya birkaç hafta süreli kurslar açılabileceği belirtiliyor ayrıca öğrencilerin her sabah 15 dakikadan az ve yarım saatten çok olmamak şartıyla topluca cimnastik hareketleri yapmalarına haftanın en az dört gününde de normal saat dersleri dışında topluca 20 şer dakikalık müzik alıştırmaları yapmalarına imkan sağlanması isteniyordu.

Programda ziraat ders ve çalışmaları" başlığı altında toplanan dersler ise şöyle sıralanıyordu: Tarla Ziraatı; Bahçe Ziraatı, Sanayi Bitkileri Ziraatı ve Zirai Sanatlar, Zootekni, Kümes Hayvancılığı, Arıcılık ve ipek Böcekçiliği, Balıkçılık ve Mahsulleri. Bu derslerden hangilerinin okutulacağı enstitülerin coğrafi konum ve şartlarına göre kararlaştırılacaktı. Tarım derslerine ayrılan zaman haftada her sınıf için 11 idi. Erkek ve kız öğrenciler bu derslere birlikte devam etmekle birlikte özelliklerine göre konular arasında bir seçim yapabileceklerdi.

"Teknik dersler ve çalışmalar"da programda şöyle belirlenmişti: Demircilik ve Nalbantlık, Dülgerlik ve Marangozluk, yapıcılık, köy ev ve el Sanatları, Makine ve Motor Kullanma. Kız öğrencilerin sayılan bu derslerden yalnız son ikisine devam etmeleri şart koşuluyordu. Enstitülerde ikinci sınıftan başlayarak teknik dersler erkek öğrenciler için daha özel bir nitelik kazanıyor, bir başka deyişle çeşitleniyordu. Örneğin Demircilik ve Nalbantlık, (a) Sıcak ve Soğuk Demircilik, (b) Nalbantlık, (c) Motorculuk olmak üzere üç dala ayrılıyordu. kız öğrencilere özgü dersler ise yine ikinci sınıftan başlayarak üçer dersten oluşan kümeler halinde devam ediyordu. Örneğin, Dikiş - Biçki dersinin (a) Dikiş, (b) Örgü ve (C) Ziraat sanatları biçiminde bölünmesi gibi. Bu derslerin öğretimi için de haftada 11 saatlik bir zaman ayrılmıştı.

Derslerin pedagojik özellikleri: Bir öğretim programının hazırlanmasında etkili olan temel yaklaşımın, benimsenen eğitim ilkelerinin ve o programla öğrencilere kazandırılmak istenilen bilgi, beceri ve anlayışların, kişilik ve dünya görüşünün, öğretim çalışmaları sırasında kullanılması uygun görülen yöntemlerin neler olduğunu anlamanın en güvenilir yollarından bin, belki de tek yolu öğretim programında yer alan derlerle ilgili amaç, açıklama, direktif ve konuları incelemektir. Bu düşünceyle 1943 Köy Enstitüsü Programı'nda yer alan genel kültür derslerinden birkaçı üzerinde durmak uygun olur.

Türkçe: Programda bu dersin amacı şöyle belirtilmiştir: "Türkçe öğretiminin amacı talebede tabii olarak mevcut olan anlama ve anlatma kabiliyetini geliştirmektir. Enstitüye gelen talebe anadilini bilir; fakat bu bilgi enstitünün kendisine vereceği kültürü anlayıp anlatacak kadar zengin değildir. (..) Türkçe öğretiminde edebi sanatları amaç tutmak tehlikeli bir yoldur. (...) Enstitünün verebileceği şey, orta fakat sağlam bir anlayış ve anlatış kudretidir. Okumada, yazmada ve konuşmada güzellikten çok doğruluk aranmalıdır. (...) Türkçe öğretmeni nasıl bir insan yetiştirmek istediğimizi en iyi bilen bir öğretmen olmak gerekir ve hiç bir ders Türkçe dersi kadar zevk, şahsiyet ve ahlak eğitimine elverişli değildir. Çünkü okumada, yazmada ve konuşmada dürüstlük ahlakta dürüstlüğün en açık alametidir." (s.10)

Programda yöntem bakımından Türkçe öğretmenine oldukça serbestlik tanınmakta, ancak öğretiminde birliğin sağlanması için ondan şu iki temel ilkeye uyması istenmektedir: "(Türkçe öğretimi metinlere dayanır;(2) bilgiler ayrı ayrı değil, bir arada verilir."(s. 14) Bunun dışında, programda öğrencilere sık sık okuma ve yazma ödevi verilmesi tavsiye edilmekte, yazma konularının seçimiyle ilgili şu uyarıda bulunulmaktadır: "Serbest yazılarda talebenin şiirden çok hikaye, hatıra ,tasvir, icmal gibi nesir nevilerine yöneltilmesi daha yerinde olur. Asıl edebiyatın insanın yaşadığını anlatması olduğu fikri verilmeli ve talebe not, hatıra ve mektuplarla hayatını anlatmak itiyadını kazanmalıdır." (S. 22)

Türkçe öğretiminin önemli yönlerinden biri olan "konuşma" konusunda yapılan açıklama ise şöyledir: "Hazırlıklı ve hazırlıksız konuşmalar ders dışında tören, müsabaka, toplantı, gezinti gibi fırsatlardan istifade edilerek de yaptırılır. Son iki sınıf talebesi çeşitli konular üzerinde enstitü içinde veya dışında, bir topluluğa hitap etmeyi, muhtelif seviyede insanlara bildiklerini anlatmağa çalışmalıdır. Her ay sonunda enstitüde başarılmış veya başarılacak işler üzerinde serbest konuşmalar tertip edilir." (s.23)

Coğrafya: Programda bu dersin amaçları belirtilirken şöyle bir cümleye yer verildiğini de görüyoruz: "(Talebeye) Türk yurdunu her gün biraz daha bayındır, verimli, zengin ve başka ülkeler arasında seçkin bir yer sahibi görmek ülküsünü aşılamak." (s. 45) Öğretim sırasında öğrencileri yaratıcı çalışmalara yöneltmek, onlara meteorolojik olayları izleme alışkanlığı kazandırmak ve genel olarak gözlem tekniğinden yararlanmalarını sağlamak gibi hususlara önem verilmesinin istenmesi de dikkate değer bir noktadır. Programda genel ve yerel Coğrafya bilgilerinin öğretiminde enstitü çevresinin esas alınması öngörülüyordu. (s.45-47)

Tabiat ve Okul Sağlık Bilgisi. Öğrencilere hayvan, bitki, toprak ve. kütleleri üzerinde genel bir bilgi kazandırmak, insan vücudunun yapısını ve işleyişini, sağlık bilgisi kurallarına uygun olarak kullanılmasını ve korunmasını Öğretmek amacıyla programa alınan bu dersin öğretimi sırasında göz önünde bulundurulacak hususlar şöyle açıklanmıştır: "(a) sanayi ve ziraatla ilgili, enstitüye en yakın çevredeki hayvan, bitki, toprak ve kültelerden harekete geçerek onların hayatları, değerleri ve özellikleri incelenecektir; (b) bütün incelemeler talebe gözlemlerine ve deneylere dayanacaktır; (c) temel kavram ve ana kanunlar gözlem ve deneylerden çıkarılacaktır." (s.95)

Beden Eğitimi: Bu dersin konuları cimnastik, spor ve oyun olarak üç bölümde ele alınmıştır. Programın dikkati çeken özelliklerinden biri ulusal oyunlara verilen büyük önem ve değerdir. Bu konuda izlenecek yol, şöyle açıklanmıştır: "Önce enstitü bölgesi içindeki köylerde yaşamakta olan ulusal oyunların, bunları bütün talebe iyice öğrendikten sonra öteki enstitülerle temaslardan faydalanarak, oralarda oynanmakta olan ulusal oyunların öğretilmesi sağlanacaktır. Bu suretle bu oyunların, öğretmen namzetleri vasıtasıyla bütün köylere girmesine çalışılacaktır."(s. 119)

Programda ulusal oyunların öğretimi sırasında göz önünde bulundurulması gereken diğer hususlar da şöyle belirtilmiştir: (1) Bunların (bu oyunların) bütün Enstitü talebesi tarafından oynanmasına; (2) bu vasıta ile talebede ulusal duygu ve hareket eğitiminin kökleşmesine ve ritim estetiğinin kazandırılmasına;(3) talebeye eğlence zevk ve heyecanının aşılanmasına, böylece onların köy topluluklarında neşe yaratan bir varlık haline gelmelerine dikkat edilecektir." (s.119-120)

Müzik: Programa, öğrencinin  müzik çalışmaları vasıtasıyla iş görme kudretini arttırmak" ve "boş zamanlarını müzikle iştigal etmek suretiyle geçirme. alışkanlığını kazandırmak" gibi amaçlarla da konulduğu ifade edilen bu dersin öğretiminde başlıca şu ilkelerin göz önünde bulundurulması istenmektedir: (a) Öğrencinin bir saz çalması temel etkinlik olarak kabul edilmelidir; (b) saz çalma ve nota öğretimi birlikte yürütülmelidir; (c) köy Enstitülerinde çocuğun ulusal zevkinin oluşturulmasında Türkü ve oyunlardan azamı derecede yararlanılmalıdır.(s.123-124)

Öğretmenlik Bilgisi: Programda öğretmen adaylarına pedagojik formasyon sağlayacak dersler bir bütünlük içinde ele alınmıştır. Bu dersler, kapsadıkları ana konularla birlikte, şunlardır: "Toplumbilim (genel pedagojik toplumbilim kavramları, bakım toplumbilimi, bireyin toplumlaştırılması, eğitimin toplumbilimi, özel toplumbilim kavramları); (2) İş Eğitbilimi (genel anlamda iş kavramları, eğitbilime konu olan iş kavramları, iş eğitiminin görünüş şekilleri, iş eğitiminin öğeleri, iş eğitim ve öğretiminin esas olayları, eğitimi güç çocuklar ve iş); (3) Çocuk ve İş Ruhbilimi; (4) Öğretim metodu (genel didaktik konuları, özel didaktik konuları); Eğitim ve İş Eğitimi Tarihi (eski cemiyetlerde ve eski budunlarda iş eğitimi, ilk çağın kültür yaratan cemiyetlerinde iş eğitimi, orta ve yeni çağların kültür yaratan cemiyetlerinde iş eğitimi, Fransız ihtilalinden ve teknik devrinden sonra batıda ve Osmanlı İmparatorluğunda iş eğitimi, makine ve motor medeniyetine göre teşkilatlanmış uluslarda ve Türkiye'de Cumhuriyet devrinde iş eğitimi)." (s.133-144)

Bazı derslerle ilgili bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere 1943 tarihli Köy Enstitüleri öğretim Programı'nın hazırlanışı belirli bir görüşe dayanmaktadır. Bu görüşün temelinde "üretim içinde eğitim ve öğretim", "beceriye ve işe dayalı eğitim", "gerçekçilikten kaynaklanan eğitim" gibi ifadelerle tanımlanacak bir eğitim felsefesi yatmaktaydı. Bunun dışında bu programda kendisini kuvvetli biçimde gösteren bir başka ve önemli özellik, öğrenme ortamının sadece sınıf, laboratuvar veya işlik duvarlarının dar sınırlar içinde düşünülmemiş olmasıdır. Çeşitli derslerin işlenişi üzerinde yapılan açıklamalar ve verilen direktifler açıkça göstermektedir ki enstitülerde yapılacak eğitim ve öğretim çalışmaları için tasarlanan öğrenme ortamı okulu kuşatan yakın çevreden başlayarak yakın köylere ve bölgelere kadar uzanan doğal, toplumsal ve kültürel bir inceleme ve araştırma alanını kapsamaktadır.

Bu programın bir başka belirgin özelliği de öğrencilerin köyden geldiklerine ve tekrar köye dönerek oralarda hizmet edecekleri hususuna sık sık değinilmiş olması ve öğretim etkinliklerinin düzenlenmesinde bu durumun göz önünde tutulmasının vurgulanmış olmasıdır. Bu görüşle programda öğrencilere kendi köylerinin ve yörelerinin kültür değerlerini tanımaları, incelemeleri, korumaları ve geliştirmeleri için Türkçe, Tarih, Coğrafya, müzik ve Beden eğitimi dersleri aracılığıyla çok zengin fırsatlar sağlanmıştır. Program; bu yönüyle, öğretmen adaylarında geliştirilmesi istenilen insan, yurt ve ulus sevgisinin sözlerle değil, yaşantılar yoluyla kazandırılmasının daha yerinde olacağı ve bunun da en etkili biçimde öğrencilerin bağlı bulundukları köyleri ve bölgeleri çok iyi tanıyıp değerlendirmeleriyle gerçekleşebileceği düşüncesini de yansıtmaktadır.

Bu programda "gözlem", "deney", "araştırma", "inceleme" ve "tartışma" gibi öğrenme tekniklerine geniş bir yer verilmiş olması da üzerinde durulması gereken bir noktadır. 1943 Programı, bu özelliğiyle, öğrencileri ezbercilikten uzaklaştırarak, onları düşünmeye, soruşturmaya, doğruları ve gerçekleri akilci yollardan araştırmaya özendirici bir nitelik göstermektedir. Bu program, aynı zamanda, öğrencilere "iş sevgisi", "çalışana saygı", "iş sorumluluğu" gibi soyut kavramları yaşayarak, yaparak ve gözleyerek somut biçimde öğrenmeleri için çok çeşitli çalışma ve uygulama imkanları da vermektedir.

Son olarak, bu programın öğrencilerde birlikte yaşama, çalışma ve öğrenme; başarı veya başarısızlıkları birlikte değerlendirme; iş ve eğlence sırasında duyulan zevki yine birlikte paylaşma gibi bugün demokratik hayatın en önemli öğeleri arasında say ilan bir takım toplumsal tutum ve alışkanlıkları kazandırma ve geliştirme bakımından son derece özgün ve verimli etkinlikleri teşvik edici bir nitelik taşıdığını belirtmek gerekir.

1947 Öğretim Programı

H. A. Yücel'den sonra Milli Eğitim Bakanlığına getirilen Reşat Şemsettin Sirer zamanında uygulamaya konulan bu ikinci programın hazırlanışında ilk bakışta önceki programın temel amaç ve ilkelerine bağlı kalındığı söylenebilir. Hatta, açıklama ve direktifleri içeren bölümleri dikkate alınırsa bu programın önceki programa göre oldukça geliştirilmiş olduğu bile ileri sürülebilir. Bununla birlikte, bu ikinci programda bazı derslerin adları değiştirilmiş, bazı derslerin haftalık saat sayılarında azaltma veya arttırmalar yapılmış, eski derslerden bazıları çıkarılmış ve yeni bazı dersler eklenmiş, konuların seçiminde ve sıralanışında yeni düzenlemelere gidilmiştir. (Bkz. Çizelge 2).

Yapılan bu değişikliklerden bir bölümünün eğitim ve öğretim süreciyle ilgili anlayışta zaman içinde meydana gelen gelişmeler sonucu olduğu ileri sürülebilir; fakat, bir bölümünün de o sıralarda Köy Enstitülerine yöneltilen bir takım eleştirilerin ünlenmesi için gerçekleştirildiği kesindir.  Yeni programla sağlanmak istenilen eğitim ve öğretim ortamı ile öğrencilerde geliştirilmesi istenilen düşünce ve davranışlar üzerinde bilgi edinmek için yine bazı derslerde yapılan değişiklere bakmak gerekecektir.

1947 Öğretim Programıyla Mesleki formasyon sağlayan derslerin ad ve konularında önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu programda Öğretmenlik Bilgisi başlığı altında şu derslere yer verilmiştir: Ruhbilim, Çocukluk ve Gençlik Ruhbilimi, Eğitbilim, Toplumbilim, Eğitbilim Tarihi ve Teşkilat, Genel Öğretim Metodu, Özel Öğretim Metodu ve Uygulama. Öğretmenlik Bilgisi derslerinin bu biçimde düzenlenmesiyle öğrencilere "iş eğitimi tarihi", "iş eğitbilimi, "iş ruhbilimi" ile ilgili bilgi ve görüşler kazandırmak yerine daha genel ve akademik bilgi ve görüşler kazandırma amacı güdülmüş olduğu da ortadadır. Ayrıca, bu derslerin okutulacağı sınıflar ve haftalık ders saatleri kesin olarak belirlenmiştir. Bu tutum, bir bütün olarak ele alınması gereken bu derslerin öğretiminde öğretmen ve öğrenciler açısından bir takım güçlükler yaratma olasılığını da arttırmıştır.

1947 Programında Tarih dersi üzerinde amaç ve yöntem bakımından büyük bir değişiklik yapılmamış, yalnız konuların sınıflara göre sıralanışında yeni düzenlemeler yapılmıştır. Dersle ilgili açıklamalarda "dersin daha cazip ve canlı bir halde okutulmasını temin maksadıyla ilgili Türk tarihinden ve kahramanlık menkıbelerinden bahsedilmesi" şeklinde bir direktif eklenmiştir.(s. 49) Amaç ve içerik bakımından önemli bir değişikliğe uğramayan Yurttaşlık Bilgisi dersinin programında da yeni çıkarılan yasalar ile adları değiştirilen bazı kurum ve kurullar göz önünde tutularak gerekli düzeltmeler yapılmıştır. O yıllarda yurdumuzda çok partili siyaset hayatına geçişin etkisiyle programa "Demokraside Partiler" adıyla bir konu eklenmiştir.

1947 Programında Matematik, Fizik - Kimya, Tabiat Bilgisi, Okul Sağlık Bilgisi dersleriyle ilgili amaç ve yöntemlerde de bazı değişiklikler yapılmıştır. Özellikle Tabiat Bilgisi dersine- konuların sıralanışı bakımından- zooloji, botanik, jeoloji, insan anatomi ve fizyolojisi gibi bilim dallarının geleneksel yapısına uygun bir düzen verilmiştir. Bu programda Okul Sağlık Bilgisi bağımsız bir ders haline getirilmiş, eski programda bulunan İşletme Ekonomisi ve Kooperatifçilik Bilgisi" dersinin yerine de "Kooperatifçilik ve Kooperatif Sayışması" adıyla yeni bir ders konulmuştur.

Bu ikinci Köy Enstitüleri Öğretim Programında yapılan en önemli değişikliklerinden biri Yabancı Dilleri "istemli" (seçmeli) bir ders haline getirilmiş olmasıdır.

1947 Programıyla "Resim - iş dersinin amaç, direktif ve konuları üzerinde dikkate değer bazı değişiklikler yapılmıştır. Bu kez, "İş ve Resim" adı altında bir araya getirilen bu iki dersin amaçları birlikte ele alınmış, ancak bu derslerde işlenecek konular ve düzenlenecek etkinlikler sınıflara göre belirlenmiş ve açıklamalar da ona göre yapılmıştır. Örneğin, İş dersinde 2. sınıfta mukavva ve kağıt işleri ile koleksiyonculuk, 3. sınıfta süslemecilik; modelaj işleri, 4. sınıfta ise ağaç işleri, örgü işleri, basit ders araçlarının yapımı üzerinde durulacağının belirtilmesi gibi.

1947 Programında müzik dersine ilişkin açıklama ve direktifler bölümü büyük ölçüde genişletilmiştir. Bu programın öğretmen ve öğrencilere çok değişik ilgi alanlarında çalışma fırsatı yarattığı da söylenebilir. Programda akordeon, keman, mandolin, bağlama ve ses merdivenleri gibi türlü araçlardan yararlanılması; öğrencilerin çok sesli müzik çalışmalarına yöneltilmesi; ders dışı çalışmalar sırasında korolar oluşturulması ve toplu alet çalışmalarına yer verilmesi; öğrencilere seçme müzik parçalarını dinletilmesi ve onların enstitüye yakın yerlerde verilecek konserlere ve opera temsillerine gönderilmesi gibi tavsiye ve direktiflerin yer aldığı görülmektedir.

Tarım ders ve uygulamaları: 1943 öğretim Programında yedi genel başlık altında toplanan "Tarım ders ve çalışmaları", bu kez Tarla Tarımı, Bahçe Tarımı, Zootekni, Tarım İşletme ve Ekonomisi biçiminde dört genel başlık altında düzenlenmiştir. Tarım derslerinin sayısı, pratik çalışmalar dışında, 17'yi bulmaktadır. (Bkz. Çizelge 3) Bu derslere ayrılan haftalık saat tutarı da 9 ile 12 arasında değişmektedir. İlk programda enstitülerde tarım çalışmalarının nasıl yapılacağı ayrıntılı biçimde ve aylara göre belirtilmişken bu programda kesin bir çalışma takvimine yer verilmemiştir.

Sanat dersleri ve atölye çalışmaları: Bir önceki programda "Teknik dersler ve çalışmalar" diye adlandırılmış olan bu öğretim alanının amacı yeni programda "Öğrencilerin türlü işlere yatkın ve eğitilmiş bir ele sahip, sanat kültürü kuvvetli ve her hususta becerikli birer öğretmen olarak yetiştirilmeleri seklinde ifade edilmiştir." (s.226) Programda, Sanat dersleri ve atölye çalışmaları için, tarım ders ve uygulamalarında olduğu gibi, 9 ile 12 saat arasında değişen bir zaman ayrılmıştır. Erkek öğrencilerin devam edecekleri sanat dersleri (a) Demircilik, (b) Dülgerlik ve (c) Duvarcılık olmak üzere üç ana bölümde toplanmıştır. Sınıflardaki öğrencilerin üç kümeye ayrılarak her kümenin öğretim yılı boyunca üçte bir oranında bu bölümlerdeki derslere devam etmeleri öngörülmüştür. Kız öğrencilerin devam edecekleri derslerin de şunlar olacağı belirtilmiştir: Çamaşır, Nakış, Biçki, Dikiş, Ev İdaresi, Yemek Pişirme, Çocuk Bakımı, Dokumacılık. (Bkz;Çizelge 4. ve 5)

1947 Programının özellikleri: Bu programın göze çarpan özelliklerini şöyle özetlemek mümkündür:

* Programın açıklama ve direktifleri içeren bölümleri üzerinde titizlikle çalışıldığı anlaşılmaktadır. Eski sözcük ve terimlerden arınmış, açık ve duru bir dil kullanılmasına üzen gösterilmiştir. Bu özelliği, başta Türkçe dersine ayrı lan bölüm olmak üzere derece derece her bölümde görmek mümkündür.

* Program daha disiplinli bir eğitim ve öğretim ortamının gerçekleşmesini sağlamak için hazırlanmış olduğu izlenimini vermektedir. Bu arada eski programın belirgin özelliklerinden bin olan konu ve yöntem seçiminde öğretmene tanınan "serbestlik" ve öğretim çalışmalarında "esneklik" anlayışından uzaklaşılmış olduğu da bir gerçektir.

* Tarım derslerindeki konuların enstitülerin tümünde aynen işlenmesi ilke olarak benimsenmiş, öğretmenlerin bölgesel şartlara veya kurumsal imkanlara göre konu seçimi yapma özgürlüğü oldukça kısıtlanmıştır. Buna ek olarak, tarım öğretimi artan ders çeşidi ve konularda yapılan değişikliklerle klasik bir niteliğe bürünmüş, öğrencileri kuramsal çalışmalara yöneltici bir duruma gelmiştir.

* Sanat dersleri ve atölye çalışmalarına "Köy Enstitülerinin yapıcı, demirci ve marangoz yetiştiren birer sanat okulu olmadığı" gerekçesiyle yeni bir düzen verilmesine çalışılmıştır. Ancak bu tutumla, öğrencilerin uygulamadan çok sınıf içi çalışmalara, pratik becerilerden çok kuramsal bilgilere önem vermelerine yol açabilecek bir ortam hazırlanmıştır.

* Programın çeşitli derslere ilişkin açıklamalar yapıldığı ve direktifler verildiği bölümlerinde yer alan bazı ifadelerden de açıkça anlaşılabileceği gibi "iş pedagojisi" veya "işe dönük eğitim felsefesi"ne dayalı bir öğretim yaklaşımından mümkün olduğu kadar uzaklaşılmaya çalışılmıştır.

1953 öğretim Programı

Köy Enstitülerinde uygulanan bu üçüncü program, İlk öğretmen okullarını da kapsayan ortak bir programıdır. Nitekim adı da "Öğretmen Okulları ve Köy Enstitüleri Programı"dır. Bu programda her iki kurumun eğitim amaçları, ilkeleri ve son üç sınıfta okutulan derslerin türleri ve konuları topluca ele alınmış, yalnız ders dağıtım çizelgeleri farklı bir biçimde düzenlenmiştir.

Programın başlarında her iki kurumda yapılacak eğitim ve öğretim çalışmalarda göz önünde bulundurulacak "esaslar" 20 madde halinde belirtilmiştir. Bu esaslar, Öğretmen Okulunun milli bir eğitim kurumu olarak düşünülmesi, Öğretmen okullarında öğretmenin en önemli yetiştirici eleman sayılması, bu okullarda gerçek bir topluluk hayatini yansıtan bir düzenin kurulması, öğrencilere öğretmenlik mesleğinin sevdirilmesi, onların pratik bilgi ve becerilerle donatılmasına önem verilmesi, Öğretmen adaylarına yöntemli ve verimli çalışma yollarının öğretilmesi ve boş zamanlarını iyi değerlendirme alışkanlıkları kazandırılması gibi hususları kapsamaktadır.

1953 Öğretim Programında, Enstitülerde 1950 - 1951 öğretim yılında karma eğitime son verildiği için Erkek köy Enstitüleri ile kız Köy Enstitüleri için iki ayrı ders dağıtım çizelgesi düzenlendiği görülmektedir Her iki tip Köy Enstitüsünde okutulan dersler şöyle belirlenmiştir: Meslek Dersleri (Psikolojiye Giriş, Eğitim Psikolojisi,  Öğretim  Metodu  ve  Uygulama,  Eğitim Sosyolojisi, Teşkilat ve idare), Türk Dili ve Edebiyatı, Sosyal Bilgiler (Tarih, Coğrafya, Yurttaşlık Bilgisi) Tabiat ve Fen Bilgileri (Tabiat ve Fen Bilgisi, Fizik, Kimya, Biyoloji ve Sağlık Bilgisi) Matematik, Milli Savunma, Din Bilgisi, Beden eğitimi, Müzik ,Resim ve Yazı iş (Kızlar için İş ve Ev İşi), Tarım dersleri, Serbest Çalışmalar. (Bkz. Çizelge 6)

Bu programla meslek derslerine bugünkü anlayışa yakın bir düzen ve içerik kazandırılmış olduğu söylenebilir. Daha önceki programlarda "Türkçe" adıyla okutulmakta oları dersin bu kez "Türk Dili ve Edebiyatı" adini aldığını görüyoruz. Ad değişimi yanında bu dersin amaç ve yöntem bakımlarından da bir değişikliğe uğradığı, edebi sanatlarla birlikte edebiyat tarihine çok daha ağırlık veren geleneksel bir nitelik kazandığı görülmektedir.

Tarih, Coğrafya ve Yurttaşlık Bilgisi derslerinin "Sosyal Bilgiler" genel başlığı altında toplanmasını ve bu derslerde işlenecek konuların aynı amaçlar doğrultusunda ve birbiriyle sıkı ilişkiler kurularak ele alınması gereğinin belirtilmiş olmasını belki bu programın en olumlu yönlerinden biri olarak değerlendirmek mümkündür. Programda, bu üç dersin öğretimiyle ilgili açıklamalara çok geniş bir yer (50 sayfa kadar) ayrılmış bulunmaktadır.

1953 öğretim Programının diğer özellikleri şöyle özetlenebilir:

* Bu programla öğrencilerin haftalık ders yükü, eski programdaki durum dikkate alınırsa - seminer ve serbest çalışmalar dahil 7 ile 11 saat arasında azaltılmıştır.
* Daha önceki enstitü programlarında bulunmayan Çocuk Edebiyatı, Biyoloji ve Sağlık Bilgisi, Din Bilgisi dersleri bu programda zorunlu dersler arasında yer almıştır.
* Tabiat ve Fen Bilgileri genel başlığı altında toplanan derslerin amaç, ilke ve konularında önemli bir değişiklik yapılmamış, yalnız daha önceki programda bağımsız bir ders olarak görülen Okul Sağlık Bilgisi bu kez Biyoloji dersinin bir parçası haline getirilmiştir.
* Matematik dersinin öğretimiyle ilgili açıklamalara, önceki Programlara göre daha geniş bir yer ayrılmış, öğretmene kılavuzluk etmek bakımından daha etkili bir biçime getirilmiştir.
* Beden Eğitim ve müzik derslerinin amaç ve ilkeleri de daha kapsamlı bir biçimde açıklanmaya çalışılmış, ayrıca bu derslerin haftalık ders saat sayıları arttırılmıştır.
* Bir önceki programda "İş - Resim" diye geçen dersin adı bu kez "Resim ve Yazı" olmuştur. Programda bu dersin amaçları, izlenecek yöntemler ve kullanılacak araç ve gereçler üzerinde geniş açıklamalara yer verilmiştir.
* Tarım ders ve uygulamalarına ayrılan saat sayısı büyük ölçüde azaltılmıştır. Bu dersler içerik ve yöntem bakımından da kuramsal bir nitelik kazanmıştır.
* Daha önceki programların önemli bir parçasını oluşturan sanat dersleri ve atölye çalışmaları bu programla kaldırılmıştır.
* Bu programla ilköğretmen okulları ile birlikte köy Enstitülerinde Yabancı dil öğretimine son verilmiştir.

Son olarak 1953 öğretim Programının, Köy Enstitülerinin amaç, işlev, eğitim ve öğretim ilkeleri bakımından ilköğretmen okullarından farklı birer öğretim kurumu olarak düşünülmediğini, hatta resmen kapatıldıkları 27 Ocak 1954 tarihinden yaklaşık bir yıl önce fiilen birleştirildiklerini gösteren bir belge niteliği taşıdığını belirtmek isteriz.

Kapatılması

Demokrat Parti Avni Başman’ın kısa süren görevi dışında Milli Eğitim Bakanlığına Tevfik İleri getirildi. Tevfik İleri, birçok Köy Enstitülü öğretmen hakkında asılsız suçlamalarla soruşturma açtırdı, onları sürgüne gönderdi. Hatta ceza olarak kimi Köy Enstitülü öğretmenlerin askerliklerinde yedek subaylık hakkı alınarak çavuş çıkarıldı.

Köy Enstitüleri asılsız suçlamalarla yıpratıldı.

Sonunda 27 Ocak 1954 tarihinde de çıkarılan bir yasayla Köy Enstitüler Öğretmen Okullarıyla birleştirilerek Köy Enstitüleri temelli kapatıldı.

Eğer Köy Enstitüleri kapatılmasıydı ülkemiz başta eğitim olmak üzere her alanda daha gelişmiş bir ülke olurduk.

         Cumhuriyetin en başarılı eserlerinden biri olan Köy Enstitüleri sisteminden alınacak birçok ders vardır. Geçmişte başarıyla uygulanmış bu sistemden bugün de yararlanılabilir.

Bunun için çağdaş ülkelerdeki benzeri gibi özerk çalışan, devlet destekli bir araştırma enstitüsü kurulabilir. Kurulacak bu enstitünün bilimsel araştırmalarından, önerilerinden ülkemiz hatta bütün insanlık yararlanabilir.

Özet ve Sonuç

Köy Enstitülerinde uygulanan üç öğretim programının her biri değişik özellikler taşımaktadır. Fakat bunlardan 1943 Programı, gerek ilk program oluşu, gerek dayandığı eğitim felsefesi bakımından bir ayrıcalık gösterir

1943 Öğretim programı, öğretmen adaylarının, şehir ve kasabaların sahip oldukları rahat yaşama şartlarından uzakta, alışık oldukları doğal ve toplumsal bir ortam içinde yetiştirilmeleri görüşü ile hazırlanmış bir programıdır. Bu programda gene kültür dersleri yanında tarım ders ve uygulamaları ile sanat derslerine ve atölye çalışmalarına geniş bir yer ayrılmış olması, enstitülerin kuruluş amacına uygun düşmektedir.

1943 Programı, enstitülerde eğitim ve öğretim etkinliklerinin işe, beceriye ve üretime ağırlık veren bir anlayışla düzenlenip yürütülmesini öngörmekte idi. Bu programın göze çarpan özelliklerinden bin de diğer öğretim etkinlikleri yanında sağlık, beden eğitimi, müzik, resim-iş, oyun, gezi, inceleme, serbest okuma gibi alanlarda öğrencilere sınıf içinde ve dışında geniş imkanlar sağlamış olmasıdır. öğretmen adaylarının sağlıklı, ruhsal bakımdan dengeli, yapıcı, yaratıcı ve özverili kimseler olarak yetiştirilmeleri de bu programın amaçları arasında di.

Köy Enstitülerinde uygulanan ikinci öğretim programı (1947), enstitülerin ağır eleştirilere uğramasından ve Milli Eğitim Bakanlığının üst kademelerinde yapılan önemli değişikliklerden sonra hazırlanan bir programdır. Bu programla, basta öğretmenlik bilgisi çerçevesine giren dersler olmak üzere Genel Kültür, Tarım ve Sanat alanlarındaki bazı derslerin amaç ve yöntemlerinde dikkatleri çekici değişiklikler yapılmıştır. Ders konuları da önceki programa göre daha kuramsal ve akademik ölçülere göre seçilmiş ve düzenlenmiştir. Bu değişikliklere rağmen, 1947 öğretim Programının, genel yapısı ve içeriği bakımından 1943 öğretim Programının bir uzantısı olduğu söylenebilir.

Köy Enstitülerinde uygulanan üçüncü Öğretim Programı (1953), bu eğitim kurumlarının ilköğretmen okullarıyla birleştirilmesi veya bütünleştirilmesi çalışmalarına başlandığı bir donemde hazırlanan bir programdır. Bu programın belirgin özelliği, enstitülerde okutulan genel kültür derslerinin büyük bir bölümünün klasik bir biçime sokulmuş tarım ders ve uygulamalarının azaltılarak daha kuramsal bir hale getirilmiş ve sanat derslerine de son verilmiş olmasıdır.

Yorum ya da sorularınız için: bilgi@bilgipesinde.com