ÖMER FARUK TOPRAK

İlk şiiri 1938'de "Servet-i Fünun Uyanış" dergisinde yayınlandı. Yeni Edebiyat, Yeni Ufuklar, Varlık, Ant, Fikir ve Sanat, Yığın, Yön gibi dergilerde yayınlanan şiirleriyle tanındı. Başlangıçta ölçülü, uyaklı, duygusal nitelikli şiirler yazdı. Ardından toplumsal gerçekçi şiire yöneldi. Toplumcu sanatçıların bir araya geldiği "Yürüyüş" dergisinin son sayılarını çıkardı.

Ömer Faruk Toprak'ın yaşam öyküsü:

Doğum tarihi: 1920, Fatih

Ölüm tarihi ve yeri: 20 Ağustos 1979

1920'de İstanbul'da doğdu. 20 Ağustos 1979'da yine İstanbul'da yaşamını yitirdi. 1941'de liseyi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde 3 yıl öğrenim gördü,sonra okulu bıraktı. 1945-1947 arasında Milli Eğitim Bakanlığı Neşriyat Müdürlüğü'nde çalıştı. 1948'de Petrol Ofisi'ne memur olarak geçti, 1972'de bu kurumdan emekli oldu.

İlk şiiri 1938'de "Servet-i Fünun Uyanış" dergisinde yayınlandı. Yeni Edebiyat, Yeni Ufuklar, Varlık, Ant, Fikir ve Sanat, Yığın, Yön gibi dergilerde yayınlanan şiirleriyle tanındı.

Başlangıçta ölçülü, uyaklı, duygusal nitelikli şiirler yazdı. Ardından toplumsal gerçekçi şiire yöneldi. Toplumcu sanatçıların bir araya geldiği "Yürüyüş" dergisinin son sayılarını çıkardı.

Ölümünden sonra eşi Füruzan Toprak tarafından 1980 yılında başlatılan Ömer Faruk Toprak Şiir Ödülleri geleneksel bir ödül olarak tanındı. Roman, öykü, anı türünde de eserleri var. Tüm şiirlerini Adam Yayınevi yayınladı.

Toplumsal sorunlara yakın bir ilgi duyarak, savaşa, sömürüye karşı çıkan, özgürlük özlemini yansıtan açık, aydınlık şiirler yazdı. Emeği kutsadı, emekçilerden yana, onların ağzıyla konuştu. Soluklu bir şairdi. Kısa şiirleri görece azdır. Toplumsal konuları işlemesine karşın biçime, şiirsel yapıya önem verdi, geleneksel kalıpları kullanmaktan çekinmedi. Örnekse devrimci sonnet'ler yazdı.

Ömer Faruk Toprak Eserleri

ŞİİR: 

İnsanlar (1943)

Hürriyet (1945, Suat Taşer ile birlikte)

Dağda Ateş Yakanlar (1955)

Susan Anadolu (1966)

Ay Işığı (1973)

Tüm Şiirleri (1983, toplu şiirler)

 

ROMAN: 

Tuz ve Ekmek (1973)

Karşı Pencere (1975)

 

ÖYKÜ: 

Gönen Öyküleri (1979)

ANI: 

Duman ve Alev (1968)

Ömer Faruk Toprak Şiirlerinden Örnekler

HALİÇ

Orada kavun kabukları gibi

kurumuş ve çatlamıştır kayıklar

atılmış karpuz dilimleri

tenteneli sandallara çarpar

Kıyıda

katran ve zift kokusu içinde

Kasımpaşa'nın uzun yüzlü delikanlıları

bütün gün

kızaklardaki gemileri boyamaktadır

Bahardan sonra

odun ve kömür yüklü çatanalar

Bulgar limanlarından

memnun ve kedersiz girerler

bir gece yarısı Haliç'ten içeri.

O zaman Pavli'nin meyhanesinde

dile gelir

kaç gündür saklanan arzular

bir yumrukta söylenir

beş kırk dokuzluk

iki doksan altılık rakı

 

Gece yarısından sonra Haliç'te deniz kımıldamaz

fenerlerini akşamdan yakmış gemiler

ölü bir gecenin ortasında

sessiz durur

Anlatılanlar bitmiş

söylenecek bir şey kalmamıştır

Güverteye uzanan tayfalar

aşina denize

ve yıldızlara karşıdır.

Tenteneli kayıklar

çekilmiş kumsala

sönmüş ateşlerin kızıllığında

ıslak ve aşınmış halatları farkedilir.

Kara Ahmed'de güneş doğarken

müteselli olmuş insanlar

denize karşı yüzlerini yıkar

ve ötede

Marmara'ya dökülen balıkların

hikayesini anlatır Çengel Halil

 

Gün yükselirken başlamıştır

dünyanın en tatlı meyvesi çalışmak

çuval çuval Rumeli kömürü

tozdan kararmış insanların sırtlarında

sahile taşınır.

Günlerden sonra

bir sabah karanlıkta

hiç tanıdık kimseleri yokmuş gibi sessiz

ve mendil sallanmadan

çıkarlar Haliç'ten

lakin kalplerde hudutsuz bir sevincin

titrek fakat hüzün vermeyen

kanat sesleri içinde

dert görmemiş adamlar gibi

bir türkü söylerler

direklerden denize

 

AĞIR

ilkin onun çocuk gözlerine baktım 

yıldızlı bir gök dağlara doğru iniyor 

tembel tembel soluyan deniz sakin 

karanlıkta beraber yürüdük akşam vakti 

 

titrek bir mum ışığı kadar mahzun 

yarısı kapalı bir pencereden geliyor bir türkü 

kenara çekilip biraz durduk 

eskiden o türküden daha mahzunduk 

nasıl çatlarsa dal uçları arzuyla 

öyle istekle geçiyor bulutlar 

kurumuş ağaç kabukları yaşadım diyor 

birden başlıyor ıslak sabahlarıyla günlerimiz 

dudaklarımız söğüt yaprakları kadar memnun 

 

geceleyin bir çoban ateşinde dünyamız 

yanmaya başlıyor kurumuş otlarıyla 

ağlamayı unutuyoruz nar çiçekleriyle beraber 

soluk soluğa geçen günlerden haber yok 

haber yok denizin kıyısında ay ışığından 

baudelaire'le birlikte sakin ol diyoruz kedere 

bir düşse gözyaşlarımız sabrın kara taşına 

tekrar gün ışığına uzanır yapraklarımız 

 

nasıl yaşarsa bir nilüfer çiçeği sessiz 

tenha dağ yamacında öyle duruyor kulübemiz 

gözlerimizden atmışız düşmanca yaşları 

dimdik ayakta duruyoruz biraz mahzun 

insansız kıyıların uzağından geçiyor 

karanlıktan bir parça koparan rüzgar 

bir kuş kanat çırpsa camlara vuracak 

bilirim çiçeğe duracak yamaçta ağaçlar 

 

bir cigara yakıp dalacağım biraz 

aynen senin dudaklarını söyler kalbim 

hep böyle uzaktan bakmayacağız mutluluğa 

dans edeceğiz asfaltında şehirlerimin

 

ANI

Kimse yok mu diye çağırır bozkırların ortasından

Durur karşımda tutuklular penceresi

Yüreğimi ısırıyor bir acı hani son nefes öncesi

İçime bakar çatlak dudaklar susuzluk tasından

 

Dede Sultan'ın ağzında kırmızı gül

Bir dizesi Sinop'tan gelmiş bir duvar

Bir dizesi Sivas'ta dama tırmanmış salkımlar

Ağaçtan ağaca sıçrıyor öldü sandığım bülbül

 

Çekip oturtuyorum otuz yıl öncesini karşıma

Nektar'ın buğulu camındayız ikimiz de

Sait Faik siroz olduğunu bilmiyor daha

 

Biralar unutulmuş bir öyküye girmişiz

Son çiçeğini bize uzatıyor Mihriban kız

Bir de bakmışız bardaklar boşalmış içmişiz

 

BEN AFFETMEM

Her akşam böyle mahzun değilim

Atina'nın kenar mahalle halkı gibi

Kilometrelerce yol yürüyebilir

Barış için tekrar bin mısra yazabilirim

Unutmuyorum isimlerini anılarını

Norveç'teki Danimarka'daki vatanseverlerin

Nasıl affedeyim darağacı kuranları

Özgürlüğü duvar diplerinde kurşuna dizenleri

Yaşamak varken elim elinde göz göze

İşte sarı başakları veren bereketli tarla

Karpuz yüklü mavi boyalı çatanalar

Kolay değil aşkı ve yaşamayı terketmek

 

Her akşam böyle mahzun değilim 

Bir defa ayağa kalkıp konuşmaya başlarsam

Kolay kolay susmaz bu yürek 

Kollarını aç göğsünü aç ben geliyorum 

Yaşamasını isterim her çocuğumuzun 

Ağrıya gözyaşına pişmanlığa rağmen 

Barış geliyorsun biliyorum gümüş kanatlarınla

Ekmeği tuza banan memleketimin üstünden

Biraz daha yaklaş yüzünü seçemiyorum

Sana tekrar anlatmalıyım gelecek günleri 

Yaşamak ve özgürlük inkar edilmeyecek 

Görmeyeceksin artık korkulu rüyalar 

Bir akşam üstü karşı karşıya oturup 

Her sayfasında kan ve gözyaşı olan 

İkinci dünya savaşının kitaplarını okuyacağız

 

Her akşam böyle mahzun değilim

Yaşamış bir türkü gibi dudaklarda

Özgürlüğe dair söylenen mısralar

Her birinin çehresini hatırlıyorum

Cepheden dönen başı sargılı asker

Boşuna sual edecek kız kardeşlerini

Bütün aşinaları alıp götürmüşler

Bomboş Atina'nın elektriksiz caddeleri

Bedbin değilim bütün bunlara rağmen

Ben Türkiyeli demokrat şair

Ben ağaç biçen yük taşıyan kazma sallayanların

yaşamak hakkı ve emekleri adına konuşuyorum

Ben geleceğe inanmış vatanseverlerin kardeşi

Yorum ya da sorularınız için: bilgi@bilgipesinde.com