Kahveci Miçe
Kim bilir kaç kuşak onun kırık dökük tahta sandalyelerinde oturup sallandıkça gıcırdayan eski püskü masalarında dirsek çürütmüştür.

Kahveci Miçe
Kim bilir kaç kuşak
onun kırık dökük tahta sandalyelerinde oturup
sallandıkça gıcırdayan
eski püskü masalarında dirsek çürütmüştür.
Misal, dedem barbut oynarmış onun kahvesinde
öyle böyle değil
namlı kumarcı yani.
Babam domino oynamış yıllarca
sigarası dudağında
Hamcan Amca’yla.
Ben onun kahvesinde öğrendim
tavla oynarken zar tutmayı
büyüklere saygılı olmayı
alçak sesle konuşmayı.
Demem o ki
ODTÜ falan solda sıfır kalırdı
Kahveci Miçe Üniversitesi’nin yanında.
Kahvesinin yeri de havalı mı havalıydı.
İki adım ötesi tren istasyonu
önü Suriye manzaralıydı.
Üniversitenin kıdemli profesörü
tabii ki Kahveci Miçe’ydi.
Ama Ocakçı Mahmut, garibim
yıllarca ders vermesine rağmen her telden
ki, hasta Galatasaraylıydı
bir türlü asistanlıktan kurtulup da
doçent unvanını alamamıştı Kahveci Miçe’den.
En çok akşamları
ve yaz ikindileri dolup taşardı onun kahvesi.
Tavla şakırtıları ve nargile fokurtuları birbirine karışmışken
ve her masadan bir ses çıkarken
Kahveci Miçe, yeni gelen hatırlı müşterilerine sandalye koştururdu
“Buyrun begim” diyerekten.
Arada bir de ocağa seslenirdi:
“Mahmut, dem tut.
Bi orta kahve yap Reis Beg’e.
Şekeriy var mı?
Müdür Beg’in nargile ataşı hazır mı?”
Sıcak yaz günlerinde çaydan çok gazoz satmaya bayılırdı.
Herhalde gazoz satmak daha kârlıydı.
“Miçe Emmi, su!” diye bedava tarafından
soğuk su isteyene de sözünü sakınmazdı hiç:
“Aha küp orada, kalk da iç!”
Yorum ya da sorularınız için: bilgi@bilgipesinde.com
Yorum yazabilmeniz için Üye olmanız gerekmektedir. Üye Girişi yapmak için tıklayınız.