Nalbant Bekir
İşyeri bizim sokakta olan tek esnaftı. Evi de evimize pek uzak sayılmazdı bilemedin iki üç kapı ötemizde.

Nalbant Bekir
İşyeri bizim sokakta olan tek esnaftı.
Evi de evimize pek uzak sayılmazdı
bilemedin iki üç kapı ötemizde.
Evinin avlusundan kerpiç duvarla çevirdiği
derme çatma, toprak damlı
küçük bir yerdi onun mekânı.
Sabah akşam o dükkânın içinde
ya nal döverdi örs başında
ya da gelip geçene bakarak
oturur düşünürdü öyle.
Arabalar çoğalıp atlar ve katırlar azaldıkça
ekmeğini nereden kazanacağını düşünürdü zahir.
E haksız da sayılmazdı bu konuda fakir.
Günde iki at gelse
ancak doğrulturdu nafakasını.
Ama siftahsız kapattığı çok olurdu dükkânın darabasını.
Dükkân da öylesine küçüktü ki
içine iki at zor sığardı yani.
O durumda bile ama
kendisine yer kalırdı daima.
Çünkü ufak tefek bir adamdı Nalbant Bekir
zararsız ve hep kendi halinde.
Atları nallarken
birden gözden kaybolabilirdi.
Ama onu ilk gören
kasketli ve şalvarlı haline aldanıp
mahpustan yeni çıkmış
bir kader mahkûmu sanabilirdi.
O taraklarda hiç bezi yoktu elbette.
Nasıl olsun ki?
Kimi kimsesi olmayan bir garipti o.
Sokağımıza ilk taşındıklarında bekârdı.
Tek katlı kerpiç evlerinde
annesiyle birlikte yaşardı.
Geç evlendi Nalbant Bekir.
Düğününü hatırlarım.
Sonunda annesiyle tek başına yaşamaktan kurtuldu.
Kaç kız, kaç oğlan, bilmiyorum
ama boy boy çocukları oldu.
Yorum ya da sorularınız için: bilgi@bilgipesinde.com
Yorum yazabilmeniz için Üye olmanız gerekmektedir. Üye Girişi yapmak için tıklayınız.