Kapadokya’da Yitirilmiş Bir Zamanın İzinde (I)

Mağaranın içine girince gözlerime inanamadım. Belli ki, müthiş ustaların kazdığı, oldukça geniş, duvarları resim ve yazılarla süslenmiş şahane bir mekandı burası. Hep birlikte fotoğraf çekmeye koyulduk. Mustafa Hoca’nın özellikle aradığı, duvara yazılmış şiirlerdi.

Kapadokya’da Yitirilmiş Bir Zamanın İzinde (I)
 
Proust’un başyapıt olan ‘Kayıp Zamanın İzinde’ (À la recherche du temps perdu) adlı romanından esinlenerek koyduğum bir başlık bu; çok yaratıcı olmasa da, anlatacaklarımı daha güzel sözcüklerle anlatamayacağım için böyle bir başlık seçtim.
 
Birkaç hafta önce Mustafa Hoca aradı. “Semih, ‘Nevşehir Evlerinde Duvar Resimleri’ başlığı altında bir makale yazıyorum ancak daha önce çektiğim ve bu yazıda kullanmak istediğim fotoğraflar ne yazık ki bilgisayardan silindi. Cemil Köyü’nde eski bir misafirhanede duvar resimleri ve yazıları var. Beni oraya götürür müsün?” dedi.
 
Mustafa Hoca kendini okumaya, yazmaya bildiklerini paylaşmaya adamış bir insan. Nevşehir ve Ürgüp dergilerinde bölgeye dair yüzlerce makalesi, halk ozanlarının şiirlerini derlediği onlarca kitabı, kendi araştırmaları ve şiirleri yayımlanmış çok özel bir insan. Zaman zaman kitaplarını düzenlemesine yardım ettiğim harika bir kütüphanesi var. İlerleyen yaşına ve zar zor gören gözlerine rağmen araştırmaktan ve yazmaktan vazgeçmeyen inatçı, sağlam karakterli bir eski tüfek. Böyle bir insan bir şey ister de hayır denir mi!? “Elbette hocam “ dedim ve iki hafta önce, bir pazar günü, öğlene doğru buluştuk…

http://www.yolcunungunlugu.com/detay/mustafa-kaya-ozgecmis
 
Sıradan bir durum olarak, arabam yine tamircide olduğu için Çağla, kendi arabasıyla, Mustafa Hoca’yı ve beni evlerimizden topladı ve yola koyulduk. Cemil, Ürgüp ilçesine bağlı eski adıyla Zalela ya da Calela olan yüksek bir yamaca kurulmuş çok güzel eski bir Rum köyü. Köyün en görünür noktasında, yamacın tam köşesinde hâlâ sağlam ve dimdik ayakta duran Kutsal Haç kilisesi, gerçekten görülmeye değer. Belki başka bir yazıda bu köyü ayrıntılı olarak yazarım…
 
Ürgüp’ten yola çıkıp Mustafapaşa’yı (Sinasos yeni okumalara göre Sinason) geçtikten 10 km sonra Cemil Köyü’ne ulaştık. Aradığımız misafirhanenin yerini gösteren bir tabela olmadığı için ilk seferinde, belirli belirsiz toprak yol girişini kaçırınca tekrar geri döndük. 500 metre kadar gidince bu sefer girişi bulduk. Çok engebeli patikada birkaç kez yol ayrımına gelince Mustafa Hoca’nın hafızasına güvenip her seferinde doğru yöne gitmeyi başardık. Bir süre sonra kaynak suyun oluşturduğu küçücük bir gölete gelince, Hoca geldik dedi.            
 
Arabadan inip misafirhanenin yolunu bulmaya çalıştık. Ancak görünürde hiçbir mağara yoktu. Acaba yanlış mı geldik deyip tekrar arabaya binip yolun akışına doğru sürdük. Biraz ileride bir traktör görünce arabadan inip seslendik. Sesimize bir gençten bir delikanlı cevap verdi. Cemil Köyü’ndenmiş ve oralarda ailesinin tarlaları ve arı kovanları varmış. Arabaya binip göletin olduğu yere döndük. Hoca doğru hatırlamış ama büyüyen ağaçlar ve çalılar, mağaranın girişini kapatmış olduğundan bulamamışız.
 
Önde delikanlı, arkasında, küçük keşif grubumuzun en genci Çağla sonra Hoca ve ben dik yamacı tırmanmaya başladık. Çalıların bacaklarımızda açtığı küçük yaralara aldırış etmeden yola devam ettik. Bu köylü gencin zaman zaman el verip, bizi yardımsız çıkamayacağımız kayaların arasından yukarı çekmesi sonucunda, bir düzlüğe ulaştık. Ancak yine bir mağara girişi göremediğim için bunca emek boşa gitti diye bayağı hayıflanmıştım ki, delikanlı insan boyuna ulaşmış bir çalının önüne gelip dalları araladığında, mağara girişini görünce, derin bir nefes aldım.
 
Mağaranın içine girince gözlerime inanamadım. Belli ki, müthiş ustaların kazdığı, oldukça geniş, duvarları resim ve yazılarla süslenmiş şahane bir mekandı burası. Hep birlikte fotoğraf çekmeye koyulduk. Mustafa Hoca’nın özellikle aradığı, duvara yazılmış şiirlerdi. Misafirhanede kalanlar, isimlerini ve geldikleri yılları duvara kazımışlar. Ayrıca misafirhanenin bakımını üstlenen kişilerin de isimleri, çok güzel bir yazıyla, duvara kazınmış. Resimleri çizenin ve diğer isimleri duvara yazanın, birkaç yerde kendi ismini de duvara kazımış olan Kostis Melatiadis olduğunu öğreniyoruz Hoca’dan. Şiirleri de o mu yazmıştı!? Bunu Mustafa Hoca makalesini tamamladığında öğrenebileceğiz. Ancak ressam, tiyatrocu, şair ve müzisyen olan Kostis Melatiadis ile ilgili bir araştırma yaptım. Bay Kosti gerçekten çok ilginç bir kişilik, hakkında bulabildiklerimi bir sonraki yazımda sizinle paylaşacağım.
 
Misafirhanede çekimleri tamamladıktan sonra, Hoca, burada bir de şapel olacaktı dedi. Dışarıya çıkınca biraz sağa sola baktık. Yine girişini büyük bir çalının örttüğü bir mağara bulduk. İçeri girince buradaki kaya oyma işçiliğininmisafirhaneden daha da iyi olduğunu gördüm. Kaya, tavanındaki doğal yivlerin daha büyük çatlağa dönüşüp, yıkılmaması için iki sütun ile güçlendirilmiş. Şapelde, 1905, Kostis Melatiadis, Müzisyen, yazısından başka ne bir süsleme ne de isme rastladım. Belirli belirsiz birkaç yazı vardı ama zamanla aşındığından okunamıyordu.
 
Köylü delikanlı gelin sizi şaraphaneye götüreyim dedi. Yine öncü birlik olarak önce kendisi bir tepeye tırmandı ardından Çağla’yı yukarı çekti. Mustafa Hoca’yla da biz onları takip ettik. Şaraphane dediği yer aslında küçük bir şapelden başka bir şey değildi. İçinde ayinlerde kullanılmak üzere üzüm ezip şarap yaptıkları bir bölüm vardı bu doğru ama bu yüzden oraya şaraphane denilemeyeceğine kendisini ikna ettik. Aşağıda paylaştığım fotoğrafta göreceğiniz üzere, inanılmaz güzellikte, olağanüstü beceriyle kazınmış muhteşem bir kubbesi olan bu şapeli görmek onca yorgunluğa değdi.

 

Yorum ya da sorularınız için: bilgi@bilgipesinde.com