MÜNİR ÖZKUL
Türk sinemasının yaşayan efsanesi Münir Özkul İstanbul'daki evinde 93 yaşında hayatını kaybetti. Usta oyuncu uzun süredir bilinci kapalı bir şekilde yatakta hayatını sürdürüyordu.
MÜNİR ÖZKUL'UN YAŞAM ÖYKÜSÜ
Doğum tarihi: 15 Ağustos 1925, Bakırköy, İstanbul
Ölüm tarihi ve yeri: 5 Ocak 2018, Cihangir
Hababam Sınıfı’nın Mahmut Hoca’sı, Bizim Aile’nin Yaşar Usta’sı, Adile Naşit’in can eşi, Türk filmlerinin vazgeçilmez babacan adamı, Münir Özkul.
Münir Özkul’un çocukluğu ve okul yılları
Münir, 15 Ağustos 1925’te İstanbul Bakırköy’de bir paşa torunu olarak doğdu. İki kız çocuğundan sonra dünyaya gelmesiyle bir anda ailesinin göz bebeği oldu. Evin bütün kadınları Münir’in üzerine titriyordu. Paşalıktan gelen soyları öyle devam etmeliydi. Ailesi kararını vermişti, Münir tıpkı paşa dedesi gibi bir paşa olacaktı.
Münir, çocukluğu boyunca mahçup, içine dönük bir karakter oldu. Bir paşanın özelliklerinden uzak görünüyordu. Ailesinin üzerinde kurduğu düşler belki de onu daha da içine döndürüyordu. Onun gözü paşalıktan fazlasındaydı.
İşte bu zamanlarda Bakırköy’deki meşhur Miltiyadi Sineması onun sığınağı haline gelmişti. Münir, İstanbul Erkek Lisesi’nden mezun oldu. Ancak bu hiç kolay olmadı, çünkü gündüzleri sürekli okuldan kaçıyor, sinemaya gidip Amerikan ve Fransız filmleri izliyordu. Geceleri de aynı sahnede oyunlar izleyip alkış tutuyordu. İsmail Dümbüllü’ye ise ayrı bir hayranlık duyuyordu. İşte bu hayranlık ona ışığı getirecekti.
Üniversiteye gittiği yıllarda bir yandan da oyunculuk yapıyor olacaktı. Bir süre İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi ve Edebiyat Fakültesi’nde Sanat Tarihi bölümüne gitti. Ancak tiyatro sevdası hep ağır bastı.
Münir’in tiyatro sevdası
Münir sessiz ve içine kapanık olsa da bir yandan da cesur ve tutkuluydu. Okulu bırakıp oyuncu olmaya karar verdiğinde 15 yaşındaydı. Ailesinin tepki göstereceğini bildiğinden bu işi sessizce halletmeliydi. Gizliden Bakırköy Halkevi’ne gitti. Burada oyunculuğa ilk adımını atmıştı. Tiyatroya gönülden bağlanmış bu genci küçük bir rolle sahneye çıkardıklarında, parlıyordu. Profesyonellik yolunda ilerlemesi artık kaçınılmazdı.
Amatörlüğünü Halkevi’nde üzerinden çıkarıp rafa kaldıran Münir, içindekilerii keşif için artık bir yolculuktaydı. Bu yolculuk kendisinden başlayıp yine kendisine dönüyordu.
Bir süre İstanbul Devlet Tiyatrosu oyunculuğundan sonra Ankara Devlet Tiyatrosu’na geçti. Emin adımlarla ilerliyordu.
Münir profesyonellik yolunda
Profesyonel ilk adımı İstanbul Şehir Tiyatrosu’na geçtiğinde attı. Çünkü burada artık bir birey olarak özgür ruhuyla özel tiyatrolarda çalışabileceği inancını kazanmıştı. Ses Tiyatrosu çalıştığı ilk özel tiyatroydu. Burada uzun kalmayacaktı. Ama 1948’de Ses Tiyatrosu’nda sahneye çıktığı ‘’Aşk Köprüsü’’ ile adından söz ettirmiş, oldukça ilgi çekmişti.
Bundan sonraki durağı, Muhsin Ertuğrul yönetimindeki Küçük Sahne oldu. Küçük Sahne’de ‘’Fareler ve İnsanlar (1951)’’, ‘’Yaz Bekarı (1954)’’, ‘’Çayhane (1955)’’ gibi önemli oyunlarda oynama fırsatı buldu.
Münir’in hayatında siyah beyaz günler
Sinemaya ilk adımı askerliği sırasında attı. ‘’Vatan ve Namık Kemal’’ filminde yönetmen asistanlığı yapan arkadaşı Sırrı Gültekin’i ziyarete gittiği sırada üniformalı bir figüran ihtiyacından kendisini kamera önünde buldu. Bir anı olur diye geçtiği kamera karşısında uzun yıllar kalacaktı.
1950’lerde artık Münir tam anlamıyla keşfedilmiş, sinema için de ilgi odağı olmuştu. Bir anda siyah beyaz filmlerin sık görülen ve beğenilen yüzü oldu. Kendine has tavrı, mimikleri izleyicisi tarafından çok beğeniliyordu.
Sinema o dönem de tıpkı şimdi olduğu gibi yabancı sinemanın etkisindeydi. Burhan Felek o dönemin ''Lorel - Hardi'' ikilisini Türk versiyonuna ‘’Edi ile Büdü’’ olarak uyarlamıştı. 1952’de sinema hayatına ‘’Edi ile Büdü Tiyatrocu’’ ve ‘’Edi ile Büdü’’filmleriyle aktarıldı. Filmde Münir Özkul ‘’Edi’’, Vasfi Rıza Zobu ise ‘’Büdü’’ karakterindeydi. Bu filmle çok beğenildi.
İpek Film yapımıyla ilk yıllar hep komedi filmlerindeki mimikleriyle dikkat çekiyordu. Ancak asıl başarıyı 70’lere gelindiğinde Arzu Film yapımı filmleriyle yakalayacak, hangi rolde arandığını öğrenecekti.
1969 Orhan Aksoy yönetmenliğinde ‘’Fakir Kızı Leyla’’ filminde evin kahyası olarak rol alan Münir, ilgiyi en çok üzerine çekmeyi başaran karakterdi. Bu filmden sonra defalarca bu kalıpta roller alacaktı.
Münir sinema da çok sevilecek, nerede yufka yürekli bir babaya ihtiyaç duyulsa akla ilk o gelecekti. O, asla kötü adam rollerinde olmayacaktı.
Münir Özkul tiyatro kurdu
Artık sinema ve tiyatro hayatında birlikte ilerliyordu. Oyunculuk onun gerçek olan düşleri gibiydi. Tiyatro kariyerinde Küçük Sahne’den sonra 1958’de tekrar İstanbul Şehir Tiyatroları’na, bir sene sonra da Ankara devlet Tiyatrosu’na geçti. Buralarda 2 yıl geçirdikten sonra 1960’ta İstanbul Aksaray’da Bulvar Tiyatrosu’nu kurdu. Arkadaşlarıyla beraber kurup çalıştığı bu topluluk 2 sene bir arada kaldı.
1963’te 4 yıl sürecek şekilde çeşitli topluluklarla turnelerdeydi. Sahnelerden uzak kaldığı zamanalar da oldu, ama tiyatro ve sinemanın bir dengesi vardı artık hayatında.
1978’de yeniden Şehir Tiyatroları’na dönecek, 1983’te ise Dormen Tiyatrosu’nda 1961’de kendi tiyatrosunda sahnelediği ve ilgi gören oyun ‘’Generalin Aşkı’’ ile tekrar sahnede olacaktı.
İsmail Dümbüllü kavuğu
Münir Özkul 1968’de Altan Karındaş Topluluğu'nda sahnelenen ‘’Kanlı Nigar’’oyunundaki performansıyla ‘’İlhan İskender Armağanı’’na layık görüldü.
Münir Özkul’un içine oyuncu olma isteğini doğuran aslında İsmail Dümbüllü’ye duyduğu hayranlıktan başka bir şey değildi. İşte ödül aldığı Kanlı Nigar oyununun asıl ödülünü de İsmail Dümbüllü’den aldı. Çünkü Dümbüllü, 1968’de Arena Tiyatrosu’nda bu oyunun prömiyerinde ona da oyunculuğuna da hayran kaldı. Uzun süredir aradığı çırağını bulduğunu anlamıştı.
Münir Özkul’a “Sen kitaplı tiyatrodan geliyor olsan da yerine göre Pişekar, yerine göre Kavuklu olmayı başardın. Kavuk senin hakkın” diyerek, Türk Tiyatrosu’nun sembolü olmuş, Kel Hasan’dan devaraldığı kavuğu, devretti.
Münir Özkul da 1989’da bu kavuğu Ferhan Şensoy’a, o da 2016’da Rasim Öztekin’e devretti. Münir Özkul ayrıca 1978’de ‘’Sersem Kocanın Kurnaz Karısı’’ndaki rolüyle ‘’Avni Dilligil’’ ödülünü aldı. 1979’da ''Ulvi Uraz'' ve ''İsmet Küntay'', 1980’de de ''İsmail Dümbüllü'' ödüllerini kazandı.
Münir Özkul Ortaoyuncular Topluluğu’nda
1980’de Münir Özkul, Ferhan Şensoy’un Ortaoyuncular Topluluğu’na katıldı. Burada toplamda 4 oyunda rol aldı ve sonra sahnelere veda etti. 4 oyun arasında en beğenileni ‘’İstanbul’u Satıyorum’’ oldu.
1980’de yaptığı jübileyle 40. Sanat Yılı’nı kutladı.
1996’da ise Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen bir gece ile 55. Sanat Yılı’nı kutlayacak ve 1998’de de Münir Özkul’a Kültür Bakanlığı tarafından ‘’Devlet Sanatçısı’’ ünvanı verilecekti.
70’lerde Münir Özkul
70’lere bir kaç yıl kala sinemada kendine güzel bir yer edinen Münir Özkul, artık 70’lere gelindiğinde bu yeri sağlamlaştırmıştı. Daha çok Ertem Eğilmez’in yönettiği filmlerde rol alıyordu ve başarısına başarı katıyordu.
Hababam Sınıfı ilk kez 1974’te çekildiğinde, Münir Özkul, Özel Çamlıca Lisesi’nin Müdür Yardımcısı Mahmut Hoca rolüyle ne kadar değerli bir oyuncu olduğunu kanıtlamıştı. Bu filmin çok sevilmesi üzerine ardından serisi çekilecekti.
Hababam Sınıfı’ndaki Mahmut Hoca, sert müdür karakterinin altında adeta bir babacan kimlik saklıyordu. Bu naif yanıyla Yeşilçam’ın aile filmlerinin babası oldu. Bu filmlerde Adile Naşit ile unutulmaz bir çift olarak Türk sinemasına isimlerini gerçek harflerle yazdırdılar.
Çünkü bugün bile dönüp izlediğimizde bu filmler bizi gerçek bir ailenin içinde hissettirip içimizi ısıtabiliyorsa, orada hiçbir şey sahte olamazdı.
Mavi Boncuk’ta, Bizim Aile’de, Aile Şerefi’nde, Gülen Gözler’de, Neşeli Günler’de, daha nicesinde Kemal Sunal’ın, Tarık Akan’ın, Halit Akçatepe’nin babası derken aslında bir anda hepimizin babası olup bizi kanatları altına aldı, hissettik. Adile Naşit’in ona her gülüşünü minnetle kabullenişinde içimiz ısındı, gerçek sevgiyi gördük.
Münir Özkul’un sanat yaşamı
Münir Özkul kariyeri boyunca 200’ü aşkın filmde rol aldı. Sanat hayatı çocukluğundan beri içinde onunla birlikte büyüdü ve onu gururlandırdı. Çünkü halkın sevgisinin yanında aldığı ödüller de çoktu.
1972’de ‘’Sev Kardeşim’’ filmindeki oyunculuğu ona ‘’Altın Portakal Film Festivali’’nde ‘’En İyi Erkek Oyuncu Ödülü’’nü getirdi.
1977’de ‘’Bizim Aile’’ filmindeki ‘’Yaşar Usta’’ rolüyle ‘’Azerbaycan Film Festivali’’nde özel ödül kazandı. Bu film ayrıca özeldi, çünkü çok sevildi. Çünkü, Yaşar Usta zalimin karşısında dimdik durmuş, ona hayatının dersini veriyordu. Onur ne demekti, insan şerefi için nelere göğüs gererdi aslında tüm halka öğütlüyor, tüm gözleri de dolduruyordu.
90’larda dizi furyası
Münir Özkul her ne kadar tiyatro ve sinema adamı olduğundan televizyondan uzak durmak istese de, ‘’Uzaylı Zekiye, Ana Kuzusu, Şaban ile Şirin’’ gibi 90’lar dönemi dizilerinde oynadı.
Artık 2000’lere gelindiğinde de onu Reyting Hamdi’de Yarmagül’ün dedesi olarak izledik.
Münir Özkul’un evlilikleri
Evet tek bir başlıkta ve çoğul bir anlatım kullanıyorum. Çünkü Münir Özkul, 4 kez evlendi. Filmlerde izlediğimiz o aile babası maalesef ki gerçek özel hayatında yoktu.
Heyecanlı bir özel hayatı vardı. İlk eşi Şadan Hanım oldu, bu evlilikten bir kızı, bir de oğlu oldu. Daha sonra Suna Selen ile evlendi ve çiftin 1966’da Güner adını verdikleri bir kızı oldu. Suna ve Münir çifti toplamda 14 yıl birlikte yaşadılar ve 6 yılında evlilerdi.
Güner’e hazırlıksız yakalanmış olmaları ve Münir Özku’un alkol problemi sebebiyle anneannesi doğduktan sadece 3 ay sonra torununu yanına aldı. Ölene kadar da bırakmadı. Anneannesi öldüğünde Güner 7 yaşındaydı ve anne babasının yanına taşındı. Ancak bu kez de Suna Selen, Güner Sümer’e aşık olmuştu ve çift ayrıldı. Güner babasıyla kaldı.
Münir Özkul üçüncü kez Tophaneli Örümcek lakaplı Yaşar Hanım ile evlendi. Ancak o da, Münir Özkul’u terk etti ve gitti.
Sonunda 53 yaşındayken aşık oldu Münir Özkul. Umman Hanım da henüz 25 yaşındaydı. 1986’da evlendiler ve bugün hala evliler.
Münir Özkul özel hayatında bu inişli çıkışlı halleri benimsemişti. Hatta kızı Güner bir gün ‘’Babam evlenmekten değil, boşanamamaktan korkar’’ cümlesini işte bu durumu tasvir ederken kullanmıştı.
Münir Özkul 2017
Münir Özkul’a demans teşhisi konulduğunda yıl 2003’tü ve o güden sonra evinden çıkmak ya da birileriyle görüşmek istemedi. Özellikle Gürdal Tosun’un ölümü onu derinden etkilemişti.
Hastalığı hafızsında boş kareler bıraksa da, ölen birçok arkadaşının yaşadığını sansa da, o aslında hala ekranlarda gördüğümüz baba - Yaşar Usta, Damat Ferit’i odasına çekip tatlı tatlı kızarak nasihat veren Mahmut Hoca...
Şimdi yaşananlar ne olursa olsun her filmde içi gülen gözleriyle bizlere baktığı gerçeği değişmiyor işte.
Keşke yazdıklarımı okumasının, yorulmadan okuyup gülümsemesinin bir yolu olsaydı ama, işte bu da yine benim ütopyalarımdan sadece biri. Onun babacan tavırlı uzanan eli, gülüşü gerçekmiş gibi hissedercesine yüreğimize dokunsun, geri kalan her şey bir şeklide hallolur gibi bugün.
Kızı Güner’e babanızı yazacak mısınız diye sorulduğunda ‘’Ben babamı doğrusuyla, yanlışıyla seviyorum. Yazdığım kitaptan sonra hayranları onu eskisi kadar çok sevmezler diye korkuyorum" derken haklı aslında.
Çünkü biz bir film izlediğimizde kendimizi çok fazla kaptırıyoruz. Halbuki o da bizim gibi doğrularıyla yanlışlarıyla bir insan ve aslında önemli olan ekrana ne kadar yakıştığı. Bilmiyorum, sanırım ben de ütopyam da pek etkilenmezdik.
Ve Münir Özkul öldü
Münir Özkul, tedavisini gördüğü hastalıklarına 5 Ocak 2018'de yenik düştü. Yeşilçamdan bir yıldız daha sonsuzluğa doğru yol aldı. İçimizdeki tüm güzelliklere karşılık gelebilecek yüzü ile aramızdan ayrılan Mahmut Hocamız, yerinde rahat uyu! Toprağın bol, mekanın cennet olsun...
Kaynak: Ensonhaber.com Yazan: Damla Karakuş damla.karakus@ensonhaber.com
Münir Özkul'u eski eşi Suna Selen anlatıyor:
Türkiye’nin Münir Özkul’u sizin de 14 yıllık yol arkadaşınızdı. Son döneminde yanında olamasanız da onu bugün sizinle yâd etmek istedik.
Münir ile 6 yılı evli olmak üzere 14 yıl beraber yaşadık. Bu evlilikten bir de kızımız oldu. Kızımız sekiz yaşındayken de boşandık ama hiçbir zaman ne dostluğumuz ne de arkadaşlığımız hasar gördü. Yaşantısına ve sanatına epey ortaklık ettim. Münir, oynadığı karakterler gibi dünyanın en iyi insanıydı. Ondan çok şey öğrendim.
Neler öğrendiniz?
Her zorluğa rağmen hayatın yaşamaya değer olduğunu ve insanın dünyaya gelmesinin bile bir mucize olduğunu öğrendim. Hele tiyatro ve sanat konusundaki disiplini en büyük öğretisiydi. Babası vefat ettiğinde öğle namazında cenazesini kaldırdı ve o saat 15.00’da sahneye çıkıp ‘Bana Çiçek Yollama’ oyununu oynadı. Çok saygı duydum.
Nasıl tanışmıştınız?
Bulvar Tiyatrosu’nda birlikte çalıştık. O dönem ben evliydim. Bir yıl dostane çalıştık ve aramızda hiçbir yakınlaşma olmadı. Bir yılın ardından ben boşandım. Münir’le ‘Leyleğin Ömrü’ diye bir oyunda beraber rol aldık. Oyunda kız oradaki ressama aşık oluyordu. Hani rol icabı aşık hissederler ve sonra bu gerçek olur ya, bizimki de öyle oldu.
O zaman gerçek hayatta da ona çok aşık oldunuz?
Yoo... Asıl oyunda çok aşık oynamıştım. Bizimkisi büyük bir aşktan ziyade çok iyi bir arkadaşlıktı. Arkadaşlık, hayranlık, sevgi başka, aşk başkadır. Vurulma ve aşk bence Münir ile Umman arasında olandı. Onun için Umman ile Münir aşkının hakkını yiyemem. Gerçek aşk onlarınkiydi.
Büyük bir alkol problemi olduğu biliniyor. Evlilik sürecinde hiç mi sizi üzmedi?
Asla incitmedi, yaralamadı. Alkol onun problemiydi. Başkasına zararı yoktu. Bununla kendi mücadele ediyordu. Tatillerde kendini kapatıp hastaneye yattı, tedavi de gördü ama alkol yüzünden bir kez olsun tiyatro perdesini kapatmadı. Sahneye bir kez bile sarhoş çıkmadı. Bunlar çok kıymetli.
Hiç sitem etmediniz mi Münir Bey’e hastanelere giderken?
Neden edeyim? Ses tonunu bir gün olsun yükseltmedi, dövmedi, sövmedi. Benim için değil onun için zordu. Hastanelerde yatan oydu. Tam üç ay yattı. Çapa’dan İstiklal Caddesi’ne hep yürürdüm. Malum paramız yok. Ama hiç zoruma gitmezdi. Spor olarak düşünürdüm. Münir’le yokluğu bile keyifli hale getirirdik. Çalışmayınca paramız olmaz bizim, tiyatrocuyuz. Oyuncuyuz diye paramız var sanırlardı.
Parasızlık onu üzer miydi?
Bizim devrimizde karamsarlık yoktu. Her şeye rağmen mutlu olmayı bilen ve hayatı iyi yaşayan nesillerdik. İnsanlar birbirini sahipleniyor, seviyor ve linç etmiyordu. Çalışmak bizim için ilaçtı. Umut vardı umut! Tükenmişlik sendromu falan hiç olmazdı. Biz o zaman her şeyden mutlu olurduk. Her şey tecrübeydi. Tecrübeler de büyük bir kazanç olarak görülürdü.
Unutamadığınız bir anı var mı?
Kurtuluş’ta küçücük bir evde oturuyorduk. İmkanlarımız da feci kısıtlıydı. Sonra ben sokakta bir köpek buldum, kendi boğazımızı zor doyururken, onu da ailemize dahil ettim. (Gülüyor) Üst kattan bir komşu köpeğe ciğer parçaları getirdi. O an “Acaba bu ciğerleri köpeğe mi versek yoksa pişirsek yesek mi” diye düşündüm. (Gözleri doluyor) Sonra vicdanımız ağır bastı. Bizim yememiz namuslu gelmedi. Köpeğe yedirdik. Biz aç kaldık ama köpeğimizi doyurduk. Biz imkansızlıklar içinde mutluyduk.
İyi bir baba mıydı?
Ovvvv hem de nasıl! Benim iyi bir anne olduğumdan daha iyi bir babaydı. Müthiş sevgi verirdi. Sevginin hatta aşırı sevginin gücüne inanırdı.
Dört kez evlendi. Çapkın mıydı?
Bilemiyorum ama beni de bir kez aldatmıştı. Özel tiyatrodayken beni Anadolu’ya turne bağlamaya yollamıştı. Mühendis bir arkadaşı vardı. Ben yokken onunla kalırdı. Turneyi bağlayıp dönmüşüm, heyecanla ona rapor vereceğim. Arkadaşının evini bilmiyorum ama ev telefonunu biliyorum.
Telefonu bir türlü açmıyorlar. Bir şekilde evi öğrendim. Mühendis arkadaşı bana kapıyı açınca şok oldu. Salonun ortasında bir yer yatağında bizimki yatıyor. Hem de yanında bizim tiyatrodan benim de tanıdığım bir hanımla beraber. Şaştım kaldım. O da beni görünce kıpkırmızı oldu. O zamanlar silikonlar yoktu. Kadınlar göğüsleri şişkin olsun diye sütyene çorap dolduruyordu. “Ben göğüsleri sahte mi değil mi diye kontrol ediyordum” dedi. Tabii kapıyı çarpıp çıktım (Gülüyor). Vallahi komik bir olay. İlk eşim beni üç senede 35 kez falan aldattı. Parmak parmak saydım. Münir onun yanında çapkın sayılmazdı (Gülüyor).
Yorum ya da sorularınız için: bilgi@bilgipesinde.com