Karne

Yıl 1958. Çocuk ilkokulu bitirmiş, ortaokula başlamıştı, yaşıtlarına göre daha gelişmiş ve boylu poslu idi. Annesi Malatya'nın tanınmış terzilerindendi. Hem Malatya'nın ileri gelen ailelerinin bayanlarına elbiseler dikiyor hem de zenç kızlara dikiş kursları düzenliyordu. Evin içi gündüzleri kursa gelen kızlarla doluydu. Kimisi dikişlere yardım ediyor, kimisi ev işlerine yardım ediyor, kimisi de eğitim alıyordu.

KARNE

Yıl 1958. Çocuk ilkokulu bitirmiş, ortaokula başlamıştı, yaşıtlarına göre daha gelişmiş ve boylu poslu idi. Annesi Malatya'nın tanınmış terzilerindendi. Hem Malatya'nın ileri gelen ailelerinin bayanlarına elbiseler dikiyor hem de zenç kızlara dikiş kursları düzenliyordu.

Evin içi gündüzleri kursa gelen kızlarla doluydu. Kimisi dikişlere yardım ediyor, kimisi ev işlerine yardım ediyor, kimisi de eğitim alıyordu.

Çocuk okuldan geldiğinde, evin içi kızlarla dolu olduğu için rahat ders çalışamıyordu. Eve gelir gelmez kitaplarını bırakıyor, üstünü değiştirip kendini zor dışarıya atıyordu.

Artık gelişme çağma girmiş, bir delikanlı olma yolundaydı. Kızlar da bunun farkındaydı. Kızlardan bazıları, çocuğu rahat bırakmaz olmuşlardı.

Çocuk, bütün gün dışarıda vakit geçiriyor; ancak kızlar evlerine gidince kendisi de eve dönüyordu. Eve geldiğinde de çok yorgun oluyordu. Yemekten hemen sonra yatıyordu. Ders filan çalıştığı yoktu. İstese de buna imkân bulamıyordu; ancak pazar günleri ev sakin olduğundan biraz olsun kitaplarına bakabiliyordu.

Ortaokulun ilk sömestri bitmişti. Karneyi aldılar, beş zayıf vardı. Üç tane üç, iki tane dört.
Çocuk o güne kadar hiç zayıf getirmemişti. Karneyi eline alınca şok oldu. Bu karneyi eve nasıl götürecekti? Babası çok sinirli bir insandı. Bu zayıfları babasına nasıl açıklayacaktı? Çocuğun üzerine bir karabasan çökmüştü. Babasından çok acımasızca dayak yiyeceği kesindi. Bunu düşünmek bile onu ürkütüyordu.

Bu karneyi, bu hâliyle eve götüremezdi. Zayıflarını makul bir düzeye indirirse belki babası anlayış gösterirdi. Bu düşüncelerle üç adet üçü sekiz yaptı. Geriye iki tane kırık not kalmıştı. Onlar da dörttü. Kurtarması kolaydı. İki tane dört olan karne anlayış görebilirdi. Düşündüklerini uyguladı. Karnede gerekli düzenlemeleri yaparak eve gitti.

Akşam babası karneyi inceleyince üçlerin sekiz yapıldığını anladı; ancak çocuk inkâr ediyordu. Baba, sinirlense bile çocuk inkâr ettiği için bir şey yapamıyordu. O sinirlendikçe çocuk yalanında daha ısrarlı oluyordu.

Babası bu defa taktik değiştirdi. Çocuğu korkutarak ağzından doğruları öğrenemeyecekti. Çocuğun korktuğu için doğruyu söylemediğini fark etmişti. Çocuğa bu defa daha yumuşak bir üslupla yaklaştı. Doğruyu söylerse "onu dövmeyeceği" konusunda söz veriyordu. Çocuk hâlâ çözülmemişti. Babası giderek daha yumuşak davranıyor, çocuğa kesinlikle kızmayacağını söylüyordu.
 
En sonunda çocuk, babasına inandı ve üçleri sekiz yaptığını itiraf etti. Babası, verdiği bütün sözleri bir anda unutup çocuğu çok kötü bir şekilde dövdü.

Çocuk babasına bir daha hiçbir şekilde güven duymadı. Her zaman mesafeli durdu. O günden sonra da kimseyle hiçbir sırrını paylaşmadı.

Yorum ya da sorularınız için: bilgi@bilgipesinde.com