Ekmek ve Emek

Dr. Yılmaz Ergut / Bir Zamanlar Bigadiç / Daha sonra yıkanıp kurutulan buğdaylar, kendi ihtiyacınız için saklanır, fazlası da satılırdı. Bu işler için alın teri akıtan insanlar, ekmeğin kıymetini çok iyi bilirlerdi. Hiç çöpe atmazlardı.

Ekmek ve Emek

Türkiye Büyük Millet Meclisinde, kuru ekmek muhabbeti yapılıyor. Birileri, 'milleti kuru emeğe muhtaç ettiniz' diyor; diğerleri,'kuru ekmek bulabilen fakir değildir' diyor. 'Kuru ekmek',fakirliği sembolize ediyor.

Z Kuşağı dediğimiz yeni nesil gençler, bilgisayarları öttürüyorlar, fakat ağaca tırmanmayı bilmiyorlar. Lüks araba markalarını ezbere sayıyorlar; fakat, buğdayın topraktan midemize kadar olan serüvenine uzaklar. Eskiler yerde bir parça ekmek görse, öpüp  kaldırırlardı; şimdikiler, çöpe fırlatıyorlar. Eskiler için, ekmek kutsaldı; şimdikiler için, para. 

Kasımda toprağa sepilen buğdaylar, lkbahar yağmurları ile büyür, haziranda olgunlaştırdı. Biçerdöverlerler, 80'lerin başından itibaren sıklıkla kullanılır oldu. O zamana kadar geçen zaman dilimi içinde yaşananlar, şöyleydi:

1970'e kadar, ilçemizde çok az traktör vardı. Yaklaşık 20-30 taneydi. 1967 yılında,17 tane olduğunu hatırlıyorum. O zamana kadar haziran ayında olgunlaşan buğdaylar, orak denen aletlerle, elle biçilirdi. Biçilen buğdaylar önce tarlada demet haline getirilirdi. Orakla ekin biçerken, ellere ahşaptan parmaklık takılırdı; Amaç, orağın ellerde bül (su) toplamasını önlemekti. Tarladaki demetler, dirgen denilen aletle traktörlere yüklenir, harman yerine taşınırdı.

Değişik bölgelerde harman yerleri vardı. Benim bildiğim ve 1967 yılında tanık olduğum harman serüveni, şimdiki baraj yolu, ya da kırkağaç yolu dediğimiz yerde, şu an tekstil atölyesinin olduğu alandaki, Kabaağaç Harman  yerinde yaşanmıştı. 6 yaşında bir çocuktum ama, yaşananları çok net hatırlıyorum. Tarlada oraklarla ekin biçilmesini, demet haline getirilmesini ve demetlerin traktör römorkuna yüklenmesini izliyorduk. Bizim için, çok eğlenceli oluyordu. Traktörle Kabaağaç harmanına getirilip yığılan demetler, harman gününü bekliyordu. Harman zamanı, yanlış hatırlamıyorsam Temmuz ya da Ağustos ayıydı. 

Demetler dairesel olarak yere serilirdi. Dayım traktörün arkasına bir düven takmıştı. Biz düvenin üzerine oturuyorduk. Traktör buğdayların üzerinde uzun süre, dairesel şekilde dönüyordu. Hayatımda hiç bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyorum. Bigadiç'te traktörler yaygınlaşıncaya kadar, bu işlem öküzler ile yapılırmış. Ben çocukken köye ziyaret ettiğimde, bir kez öküzlerin çektiği düvene binmiştim. Çok zevkliydi. Düveninin altında, çakmaktaşları olurdu. Bu kesici taşlar, buğdayı ve sapını ayırır, saman ve ekin karışımı haline getirirdi. Daha sonra, rüzgar çıkması beklenirdi. Rüzgarda bu ekin ve saman karışımı, 'yaba' denilen büyük tahta çatallarla savrulurdu. Taneler bir yana, samanlar öteki yana ayrılırdı. Samanlar, çok değerliydi. Hayvanların kışlık yiyeceği olurdu.

Buğdaylar çuvallara doldurulur, harman yerinin biraz ötesindeki çeşmeye götürülür, yıkanırdı. Tüm bu işlemler için, çok fazla emek ve alın teri gerekiyordu. Daha sonra yıkanıp kurutulan buğdaylar, kendi ihtiyacınız için saklanır, fazlası da satılırdı. Bu işler için alın teri akıtan insanlar, ekmeğin kıymetini çok iyi bilirlerdi. Hiç çöpe atmazlardı. 

Bu buğdaylar Bigadiç'te, benim çocukluğum döneminde; modern un değirmenlerinde öğütülmeye başlanmıştı. Fakat köye ziyarete gittiğimde, suyla dönen değirmen taşıyla buğday öğütüldüğünü de izledim. Amcamın böyle bir değirmeni vardı. 1964 yılında rahmetli olan hacı dedemin lakabı 'Değirmenci Hüseyin' miş. O da uzun yıllar, böyle bir değirmen işletmiş. Bu bilgiler, hiç olmazsa yeni nesilin hafızalarında kalsın diye yazıyorum.

Ünlü fransiz hikayeci Alphonse Dodet'in', 'Değirmenimden mektuplar' adlı kitabında, buna benzer çok güzel bir hikâye var. Fransa'da o dönemde, yeldeğirmenleri çok modaymış. Motorlu değirmenler çıkınca, yeldeğirmenleri bir bir kapanmış. Yaşlı bir ihtiyarın, değirmeninin kapanmasına gönlü elvermemiş. Değirmeni çalışıyormuş izlenimi vermek için, eşeği ile alçı tozu taşıyor, un öğütüyor gibi yapıyormuş. 

Her şey değişiyor. Bu normal. 

Eskiden olanları yazıya döküp, genç kuşakların hafızalarına kazımak çok önemli.

Tarihini bilmeyen toplumların,geleceği olamaz.

Yılmaz Ergut

Yorum ya da sorularınız için: bilgi@bilgipesinde.com


Diğer Web Sitelerimiz