Kooperatif
Okulda Tiyatro kolu, Kızılay kolu.... gibi kollar vardı. Okul müdürü her birimizi bu kollarda görevlendiriyordu. Bana öğrenci kooperatifinin yönetimini vermez mi? “Ben hesaptan anlamam. Onu matematik öğretmeni arkadaşımız yapsın. Bana kendi mesleğimle ilgili bir bölüm verin” dediysem de dinletemedim.
Kooperatif:
Okulda Tiyatro kolu, Kızılay kolu.... gibi kollar vardı. Okul müdürü her birimizi bu kollarda görevlendiriyordu. Bana öğrenci kooperatifinin yönetimini vermez mi? “Ben hesaptan anlamam. Onu matematik öğretmeni arkadaşımız yapsın. Bana kendi mesleğimle ilgili bir bölüm verin” dediysem de dinletemedim.
Birkaç öğrenci teneffüslerde satışları yapıyor sözde kasaya giren parayı her akşam bana teslim ediyor ; ben o paraları kooperatifin bankadaki hesabına yatırıyorum. Mal alınacağı zaman bankadan para çekip ödemeyi yapıyorum. Ben bütün iş bundan ibaret zannediyorum. Hesaplar nasıl kontrol edilir bilmiyorum.
Meğer çocuklar bazı arkadaşlarına defter, kalem, gazoz verip paralarını almıyorlar ve bana kasayı hep eksik gösteriyorlarmış. Yıl sonunda bir de baktık hesapta açık var.
Durumu okul müdürüne ilettim. “Bu meblağ mutlaka okulun kasasına girmeli. Aksi taktirde zimmetinize para geçirmiş olursunuz. Ama isterseniz bir kere öğrencilerin velileriyle görüşün” dedi.
Öğrencilerden birinin babası esnaftı. Dükkanına gidip olayı anlattım. “Açığınız ne kadarsa, diğer çocukların velileriyle aramızda bölüşüp kapatalım” diyecek sanıyordum. Ama o: “Siz bizim çocuklarımızı hırsız yaptınız hoca hanım” diyerek beni sindirdi. Oradan bir kaçışım vardı ki unutamam. Doğruca bankaya gittim.
Allah’tan her ay bankaya bir miktar para yatırıyordum, bir gün Fransa’ya gidersem lazım olur diye. Onun tamamını çekip açığı kapattım. O günden sonra da bir kuruş biriktirmedim. “Para bana yaramıyor” dedim. (Okul müdürü bana acıdı da ertesi yıl bu işi matematik öğretmeni olan arkadaşımıza verdi.)
Geçenlerde telefonum çaldı. Bir erkek sesi: “Hocam, ben Nizip’ten öğrenciniz falanca” dedi. Şu an ismini hatırlamıyorum. “Ya, öyle mi? Memnun oldum” diye karşılık verdim. “Hocam, ben kooperatifte satış yapan öğrencilerdenim. Biliyor musunuz? Biz arkadaşlarla kasadan paraları alır Gaziantep’e giderdik. Orada yer, içer, paraları harcardık. Sonra size ödettik o kadar parayı. Şimdi çok vicdan azabı çekiyorum.
Kendimi size nasıl affettireceğimi bilemiyorum” dedi. Ben de: “Üzülme, sizler o zaman çocuktunuz. O paraları (benim neredeyse iki aylık maaşım kadardı) siz de bundan sonra ihtiyacı olanlara verirsiniz. Böylece bana olan borcunuzu ödemiş olursunuz.” dedim. Bu öğrencim hangisiydi acaba? O, babasıyla konuştuğum öğrenci miydi, bilemiyorum. Artık hangisi ise… Değil mi ki, bunca yıl sonra da olsa beni arayıp bunları söyledi; hakkım helal olsun.
Aileme yazığım mektuplar:
Annemlere yazdığım mektuplarda en ufak bir sıkıntıdan söz etmiyor, hayatımı hep güllük - gülistanlık gösteriyordum. Anneme babama hiç kıyamazdım. “Benden başka daha dört çocukları var. Benim için bari üzülmesinler” derdim. Yatılı okullarda da, onları üzecek hiçbir şey yazmazdım. Bir defasında, revirde yatarken, mektubuma her zamanki gibi “Çok iyiyim” diye yazdığımı hatırlıyorum. “Annem orada üzülünce, ben burada iyileşecek miyim?” demiştim kendi kendime. Ayrıca mektup ellerine geçtiğinde belki de ben çoktan iyileşmiş olacaktım. O Ramazan olayından da, ne aileme ne de Nizip’te hiç kimseye söz etmedim. Sadece Din dersi öğretmenine, kendisinden bir yardım beklediğim için anlatmıştım. Sağ olsun, o yardımı gördüm ve olayı unuttum. Bazı şeyleri unutmayı bilmek gerek. Şimdi üstünden bunca yıl geçtikten sonra anlatması daha kolay geldi bana. “Zaman iyi bir ilaçtır” diyenler ne kadar haklıymış.
Yorum ya da sorularınız için: bilgi@bilgipesinde.com