Tramvay

Yıl 1956. Çocuk ilkokul üçüncü sınıfta okuyordu. Üsküdar'ın Çiçekçi semtinde oturuyorlardı. Babaannesi Bağlarbaşı'nda oturur, ara sıra onları ziyarete gelirdi.

Tramvay

Yıl 1956. Çocuk ilkokul üçüncü sınıfta okuyordu. Üsküdar'ın Çiçekçi semtinde oturuyorlardı. Babaannesi Bağlarbaşı'nda oturur, ara sıra onları ziyarete gelirdi. 

Genellikle çocuk, babaanne evine dönerken onu Duvardibi tramvay durağına kadar geçirirdi. Bir gün yine babaannesini tramvaya bindirmiş, Bağlarbaşı'na yolcu etmiş, yürüyerek Çiçekçi'ye doğru gidiyordu. Birden, bir çocuğun tramvayın arkasına asıldığını gördü. Kendisi de imrendi. O güne kadar hiç tramvaya asılmamıştı. Tramvayın arkasından koşarak yetişti ve tramvayın arkasına, çocuğun yanına o da tutundu. 

Çocuk, kendisinden daha büyüktü, 13-14 yaşlarında vardı. Kendisi ise henüz 9 yaşındaydı. Bir süre birlikte tramvayın arkasına tutunmuş olarak gittiler. Bir sonraki durağa gelmeden biletçi geldi, tramvayın arkasındaki sürgülü pencereyi açtı, "Biletler!" dedi. Çocuklar ne yapacaklarını şaşırdılar. Büyük olan daha tecrübeliydi anlaşılan. Kendisini aşağı bıraktı, tramvayın gidiş yönüne doğru biraz koşarak dengesini buldu ve yürümeye başladı. Bunu gören küçük çocuk da kendisini bıraktı. Bırakmasıyla sırt üstü yere düşüp kafasını parke taşlara vurması bir oldu. Bayılmıştı. Kafası arka sol üst taraftan üç santim genişlikte derin bir şekilde yarılmıştı. 

Arkadan gelen bir taksi yerde yatan çocuğu görmüş, arabasına almıştı. Takside kendine gelen çocuk, kendisini hastaneye götüreceklerini anladı. Birdenbire korktu. Yanında hiç tanıdığı yoktu. Yoldan geçenlerden birisi taksi şoförüne yardım etmişti. Takside o da vardı. Konuşmalardan ne olduğunu tam anlamadıkları anlaşılıyordu. O zamanlar caddeden çok sık araç geçmezdi. Çocuk tramvaydan düşünce tramvay gitmiş, çocuk yolun ortasında bir müddet yatmıştı. Taksi şoförü, çocuğu yolun ortasında baygın bulmuş, bir arabanın çarpıp kaçtığını sanmıştı.

Çocuk, yaptığı işin suç olduğunu düşünüyor, korkuyordu. Olayın böyle anlaşılması işine gelmişti; ama hastaneye de yalnız gitmek istemiyordu. Kendisini toparlar toparlamaz, "Anneannem de gelsin!" diye bağırmaya başlamıştı. Her iki adam da çocuğun evini aramaya başladılar. Çocuğun yardımıyla evi bulup anneanneyi de alarak Haydarpaşa Numune Hastanesine götürdüler. Taksici çocuğu hastaneye bırakıp gitmiş, öteki adam ise karakola ifade için çağrılmıştı. Adam ifadesinde, çocuğa bir aracın çarptığını ve kaçtığını, hatta aracın plakasını da söylemişti. Çocuğun kafasına hastanede dikiş atılıp tedavi edildikten sonra ifade vermek üzere karakola gönderildiler. Karakol da olayı büyüttü. Çocukla anneanneyi Paşakapısı Adliyesi Savcılığı'na ifade vermek üzere gönderdi. Çocuk kafayı taşa vurup bayılmış, çok kan kaybetmiş, hastanede kafasına dikiş atılmış, kafasında kocaman sargılarla ve acı içinde önce karakol, sonra adliye hep yayan dolaşıp durmuş, aç-bilaç, perişan hâlde oradan oraya gidip geliyordu. Kafası kazan gibi şişmişti ve ağrıyordu. Savcılıkta öteki adamın verdiği ifadeyi okudular. Çocuk da kabul etti. Zaten korkuyordu. Bir an önce bu işlerin bitmesini ve eve gidip dinlenmek istiyordu.
 
Çok kötü bir gün geçirmişti. Eve gelir gelmez hemen uyudu.

Yaklaşık bir yıl sonra eve bir polis geldi. Karakola gelmeleri istendi. Yine anneannesi ile birlikte karakola gittiler. Bir adam korkudan tir tir titriyordu. Adamı çocuğa gösterdiler. "Sana çarpan adam bu mu?" diye sordular. Çocuk, o zaman karakola ne için çağrıldığını anladı. Kendisine çarpan falan yoktu; ancak bu gerçeği kendisinden başka bilen de yoktu; ama bir kez bu yalana başvurmuştu, yapacak bir şey de yoktu.

Soru üzerine tekrar adama baktı. Adam yalvaran gözlerle çocuğa bakıyordu. Çocuk komisere döndü, "Hayır." dedi. Adamın sevinci görülmeye değerdi. Çocuğa şükran duygularıyla baktı. Defalarca teşekkür etti. Bir daha da bu konu için kendisini karakola çağırmadılar. Anlaşılan dosya kapanmıştı.

Yalanın yalanı çağırdığı, yalan üzerine bina inşa edilmeyeceğini öğrendi. Gerçeği söylemeyi kendine ilke edindi.

Yorum ya da sorularınız için: bilgi@bilgipesinde.com